31 Ağustos 2013 Cumartesi

...

Yalnızlık hasretle vurdu icime. Hasret icin cok erken buldun zamanın akışını. Neden içim ayrılığın hasretiyle kuşanmıştı, bilemedim. Konuşmak için kıpırdadı dudaklarım. Yalnızlık tıkadı kelamımı, açmadan kapandı ağzım. Düşündüm; dili konuşanın kalbi konuşmazmış, kalbi konuşanın da dili konuşmazmış. Kalbimin mırıltılarına bıraktım kendimi. İlk defa anladım kalbin kelamının gücünü ve sınırsızlığını.
Oysa önceleri sohbetlerin gücünü ve kelimelerin büyüsünü bitmez sanırdım. Bana sohbet edebilecek insanlar dilerdim. Yine yanılmış değnek taşım. Şimdi ise yanında susarken gönlümün çağlayanlarını dinleyecek insanlar Istiyorum.
Gönlümde yalınarak gezinmeyenleri, ayakkabıları ile kabul edemiyorum.
Artık milâdı doldu aşksız kelâmların gönül kotamda...

Yalnızların siluetinde gezindim.
Her yer yalnızlıkla tüllenmiş gibiydi.
Her kaldırım taşı yalnızlığı taşıyordu ruhuma.
Yalnızlık ruhumda demini alıyordu.
Kendime baktım. Uzun bir elif gibiydim. Tek başına bir elif. Yere baktım, nokta gibiydi gölgem. İnsan olmak bu değil miydi? Elif olup, elifin oluş sırrı olan noktaya kadem basmak. İşte bu yüzden elif dahi bir suretti belki de sadece bir nokta...
Yalnızlığın sırrında ayak bastım elifin noktasına.
Elif yalnızlıktı.
İnsan yalnızlıkta elif olabilendi...

22 Ağustos 2013 Perşembe

İhvan'ın silahlan(ma)masına dair

Geçen gün tv de İhvan'ın silahlan(ma)masına dair bir tartışma programını izliyordum. İhvan'ın silahlanması veya silahlanmamasına dair iki teoremim vardı. Ve kendime hangi tarafta olduğumu bir türlü izah edemiyordum.
İhvan'ın silahlanmamasına dair tek endişem; kendilerini ve yaptıkları katliamları meşru göstermek adına Sisigillerin yahut, dış güçlerin sahte ve silahlı bir İhvan grubu oluşturma ihtimaliydi. Senelerdir her zaman yapılan strateji yeniden uygulanabilirdi. Türkiye'de Gezi için yapılanın kamuflajı ne kadar masumdu diğmi?aynı onun gibi.
Yine aynı masumiyette 'nefsi müdafa' söyleminde yeni ihvancıları türetebilirlerdi.
O zaman gerçek İhvan kendini, silahsızlığını nasıl ispat edebilirdi?

Bu teoremler üzerine İhvan'ın acaba bir zaman sonra kendisinin mi silahlanması gerekir? diye düşünmeye başladım. Fakat şu asil mücadelenin ruhuna tersdi bu silahlanma işi. Ve İhvan'ı azıcık bilen biri, silahlanmayacağını da tahmin edebilirdi.
Bu varış ekseninde elimden gelen dua etmek, hayrı dilemekti. Teoremimin yanlış olmasıydı.

Ancak bugün Markar Eseyan ve Suheyb Öğüt'ün yazılarından sonra teoremimin kuvvetini görmekten vazgeçtim. Evet kesinlikle artık İhvan'ın silahlanmaması kanaatindeyim. Zira bu bir başlangıç olacak yeni dünya için. 

Suheyb Öğüt'ün o harika tezini paylaşmalı o halde;


Açlık Oyunları: Kaybeden Kazanır

Yakın bir gelecekte Kuzey Amerika kuraklık ve arkasından gelen yangın ve kıtlıklarla zayıflayarak çökmüş; yerini bir başkent ve 12 isyancı eyaletten oluşan Panem adında bir ülkeye bırakmıştır. Bu yeni ülkede her sene eyaletlerden kura ile seçilen ikişer gencin katıldığı 'Açlık Oyunları' düzenlenmektedir. Kısmen eğlence amaçlı, kısmen de halka göz dağı vermeyi hedefleyen bu oyunlar, ayrıca tüm Panem ülkesinde televizyonlardan da seyredilmektedir. 24 farklı 'yarışmacı' bütün televizyon seyircilerinin gözleri üzerindeyken, rakiplerini öldürerek eleme ve hayatta kalma mücadelesi vermektedirler. Aynı eyaletten gelen Peeta ile Katniss, kendilerinden yaş ve kuvvet açısından daha büyük, güçlü ve ömürleri boyunca bu an için eğitilmiş olan rakiplerine karşı ayakta durmaya çalışırlar...
Yer göstericinin intikamını almak istemezdim ama derdimi anlatmak için 'Açlık Oyunları' filminin sonunu anlatmak mecburiyetindeyim. Peeta ile Katniss filmin sonuna doğru bütün rakiplerini nefsi müdafaa neticesinde öldürür ve verdikleri mücadele esnasında birbirlerine aşık olurlar. En başta tek kişinin hayatta kalmasına müsaade edilen oyunda, sonradan, bilhassa ayaklanan bir iki eyaleti teskin etmek için siyaseten bir kural değişikliği yapılır; aynı eyaletten iki kişinin hayatta kalabileceği söylenir. Fakat filmin sonunda tekrardan kurallar değiştirilir, oyun aslına rücû ettirilerek sadece bir kişinin hayatta kalabileceği ilan edilir.
'OYUN'U KAZANIRSAN OYUN KAZANIR
Elbette ki erkeğin özü Peeta, özünün gereği olarak, kendisini Katniss için kurban edeceğini beyan eder. Katniss Peeta'yı öldürüp gönül huzuruyla yarışmayı kazanamayacağını söyler; elindeki zehirli böğürtlenleri Peeta'ya uzatır. 'Güven bana!' der. Artık ikisi de intihar etmeye kararlıdırlar. Oyunu kazanmak da umurlarında değildir. Hâsılı ikisi de tam böğürtlenleri yemek üzereyken oyun yöneticisi 'Durun!' diye haykırır: 'Kuralları tekrar değiştiriyoruz! İkiniz de kazandınız!'
Bu müthiş final, siyasi failler için ibretliktir: 'Oyun'u kazanmaya çalıştığımız sürece asıl kazanan 'Oyun' olmaktadır. Yapmamız gereken şey, 'Oyun'u kazanmak değil zalim 'Oyun'un kurallarını değiştirmek olmalıdır. Bu da ancak 'Oyun'u askıya almakla, onu tamamen reddetmekle, 'Oyun'un belirlediği arzu nesnesini feda etmekle, simgesel olarak intihar etmekle, kendimizi kurban etmekle mümkün olur!
'OYUN'U KURAN 'OYUNCULAR'DIR
Dikkat ederseniz 'Oyun' cüz'î bir failin küllileşmesinden başka bir şey değildir. O da bir faildir. Diğer failleri manipüle etmeye ve kendisini yeniden üretmeye çalışan hırs dolu bir fail. Fakat onu öteki 'küçük' faillerden/yarışmacılardan temyiz eden vasfı onun tam da küçük faillerin/ötekilerin kendi fiilerini yargılarken müracaat ettikleri bir büyük Fail mercii olarak kabul etmeleridir.
Dolayısıyla 'Oyun' tam da Lacan'ın 'büyük Öteki' dediği simgesel/siyasi düzenin ta kendisidir. 'Düzendir' derken aslında mutlak bir düzenden değil, bilakis düzensizliğin, istikrarsızlığın, kararsızlığın, kaosun, istisnanın bir düzen haline gelmesinden bahsediyoruz ('Oyun' boyunca ha bire kuralların değiştiğini hatırlayın). Bu mânâda simgesel/siyasi düzen mutlak bir eksikle, her daim kendisini yok edip sonra da yeniden üreten dahili bir antagonizmayla mâlüldür. Ama yine de sanki bir eksiği yokmuş, mükemmelmiş, kadir-i mutlakmış, kafa tutulamazmış gibi varsayılır. Varsayılır çünkü insanların ona itaat etmesinin temel yolu onun bu şekilde varsayılmasından geçmektedir.
Bizler 'Oyun'a kafa tutmaktansa 'öteki' yarışmacılara kafa tutmayı yeğleriz. 'Oyun'un ancak onun belirlediği arzu nesnelerimizin ('Oyun'u kazanmak) peşinden koşmakla mümkün olan arızî bir küçük öteki olduğunu unutup biz ne yaparsak yapalım değişmeyecek ve her zaman varolacak mutlak bir büyük Öteki olduğunu zannetmeye başlarız.
'Oyun'un en büyük başarısı kendisinin basit bir 'Oyun' olduğu gerçeğini katılımcılara unutturmasıdır. Kendi sınırlarının, kurallarının ötesinde failler için başka bir sahih (otantik) failliğin mümkün olmadığı intibâı uyandırmasıdır. 'Oyun'un ancak ve ancak faillerin fiileriyle vücut bulduğu ve yine onların fiileriyle berhava olacağı hakikatinin üzerini örtmesidir.
MISIR'DA 'OYUN' KURULAMADI
Şayet bu kadar yazdıktan sonra sözü Mısır'da da bir 'Açlık Oyun'u yaşandığına getireceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bugün Mısır'da bir 'Açlık Oyun'u oynanamıyor. Neden mi? Çünkü böyle bir 'Oyun' olabilmesi için bütün 'katılımcılar'ın birbirlerini yok etmeye çalışması lazım. Bir tarafta ötekilerini (İhvan'ı) yok etmeden 'Oyun'u kazanamayacaklarını düşünen ve bu yüzden sivil insanları bile gözlerini kırpmadan öldüren Mısırlı Kemalist darbecilerin; diğer tarafta da şu ana kadar binlerce mensubunu şehit vermesine rağmen hâlâ eline silah almamak için sabırla bekleyen Müslümanların var olduğu bir yerde 'Oyun' moyun kalmaz.
İhvan şu ana kadar kendisini kurban edip 'Oyun'u tamamen redderek onun kurallarını değiştimeyi ve bu suretle 'Oyun'u yok edip mevcut zulmü müstehcenleştirmeyi başarmıştır. Bizlere de başka bir failliğin her zaman mümkün olduğunu; Oyun'un sahih ve salih âmillerin amelleriyle arızî olduğunu göstermiştir.
ALLAH (CC) NE BUYURMUŞTU?
Fakat bunun, İhvan'ın sürekli olarak kendisinin kurban edileceği yeni bir 'Kurban Oyun'un ortaya çıkması mânâsına geleceğini zannedenler yanılıyorlar. İhvan bu 'Oyun'u bozmasını da bilecektir. Bizim temennimiz yeni bir 'Oyun' kurulmadan Mısırlı Kemalistlerin pes etmesi, 'Oyun' yöneticisi olduğunu zanneden Sisi'nin ve onun emperyal abilerinin ortada bir 'Oyun' falan kalmadığını fark edip yaptıkları ve yapacakları her bir katliamın kendi aleyhlerine dönüp kendilerini yakıp kavuracak birer cüz'î cehennem olduğunu idrak etmeleridir.
'Dünya'nın bir 'Oyun' ve eğlenceden ibaret olduğunu yüce Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de bizlere açık açık tebliğ etmiştir. İşte bu 'Oyun' hakikatte kanlı bir 'Açlık Oyunu'ndan, insanların zulmedilmesinden alınan iğrenç bir keyifle inkişaf eden âdi bir eğlenceden başka bir şey değildir. 'Oyun'u oynayanlara yazıklar olsun!

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Yansımalar - Mektup


Bir mektup yazacağım sana bir gün;

''Ey gönlümün sûruru efendim...'' diye başlayacak...

1 Ağustos 2013 Perşembe

Zekat nedir? Kim kime zekat verebilir?

Rabbime hamdolsun ki her ramazan zekat ve fitre sorusu sormak üzere çalan bir telefonum var.
Bir ilim zerresi varsa o çalan telefonlar zerrenin zekatı olsun ya Rab... amin
Bu minval üzere aklıma düştü ki bunu yazmalı bir yerlere, paylaşmalı...

O halde zekat ile başlarsak;

Zekat, Allah'ın şartlı ve arka arkaya sıraladığı 3 ikilinin içerisinde yer alır.

(1-Allah-Peygambere iman

2-Allah-Anne Babaya şükür)

3-Namaz-Zekat farziyeti


O zekat ki, oruçdan önce hicretin 2.senesinde farz olmuştur.


Peki kimler zekât verebilir?

Evi, arabası, 1aylik yiyecegi, temel ihtiyac; giyecegi olan ve 85 gram altını(7bin lirası) kenarda(birikmişte) olana zekat düşer,farzdır. Bu kişi şer'en Allah indinde; zengindir.

Bu miktara 'nisab' denir. Mal varlığımız gibi düşünülse de tam olarak onu anlatmaz.

Zengin olduğu günü muhakkak yazmalı insan ajandaya.

Bir sene sonrasında 1/40 ini verecektir bu zenginliğin.

Sene icinde nisabdaki artis yada azalış dikkate alınmaz. Bir senenin sonunda elinizde ne kadar varsa ona bakarsınız.(7bin ve üstü olmak şartıyla)

Her sene o 7 bini kazandığınız(biriktirdiğiniz)gün; zekat hesabınızı yapacaksınız.


-Borçlu olanlar...
Total mal varlığınızdan borcu düşünce sonunda 7 bin kaliyorsa yine zengin sayılırsınız. Ve zekat verirsiniz.(1/40)


Kimlere zekat verilir?

8 tip insana zekat verilir.
Fakir
Miskin(fakirden de aşağı, hiç birşeyi olmayan)
Borclu(borcu malini gecmis olan)
Yolcu
Cihad edene
Müellefi kulub(-) (Müslümanlığı hoş göstermek adına, dine meyli olana)
Köle(-)

Son iki grup günümüzde pek bulunmamakla birlikte daha ziyade fakir miskin aramamız gerekir.


-Gayrimenkuller(ev,yazlık) ticaret(alım-satım) maksatlı değil ise zekat düşmez. Kirada ise kira üzerinden zekat verilir


Zekatın iki şartı vardır;
-niyet(kalben edilecek verilirken)
-fakirin eline ulaşması

-Ziynetlere(takı-toka altına) zekat düşer(hanımlara)


-Alacaklar(borç verilmiş) nisaba katılır. Borçlu kişi ölmemiş ise, vermekten vazgeçmemiş ise...


Zekatı vermek kurtuluştur. Zekat malın kiridir. Siz temizlemezseniz Allah muhakkak sizden o kiri alacaktır.


Fitre ise; tutdugumuz oruçların noksaniyetini tamamlamak maksadıyla verilir.
Vaciptir.
Zekat kime verilirse fitrede o kimselere verilir.
Asgari düzeyi, bir kişinin günlük karnını doyurabileceği miktardadır.

Diyanet yanlış bilmiyorsam bu sene fitreyi 9bucuk lira olarak belirledi ancak bu asgariyetten ziyade insan kendi yemeğini baz alırsa daha eftal olur.


Bu bilgilerin hepsi her ilmihal kitabında yazmaktadır muhterem kâriler.
Her eve bir 'Mızraklı İlmihal'...


Malı ve parayı istediğime veririm diyor Cenab-ı Hak layık gördüğünden ise sadece %2,5'ini istiyor.

Kurban edelim kurbanlar...

Allah cümlesinin zekatını, fitresini kabul etsin...

Selametle