22 Ağustos 2013 Perşembe

İhvan'ın silahlan(ma)masına dair

Geçen gün tv de İhvan'ın silahlan(ma)masına dair bir tartışma programını izliyordum. İhvan'ın silahlanması veya silahlanmamasına dair iki teoremim vardı. Ve kendime hangi tarafta olduğumu bir türlü izah edemiyordum.
İhvan'ın silahlanmamasına dair tek endişem; kendilerini ve yaptıkları katliamları meşru göstermek adına Sisigillerin yahut, dış güçlerin sahte ve silahlı bir İhvan grubu oluşturma ihtimaliydi. Senelerdir her zaman yapılan strateji yeniden uygulanabilirdi. Türkiye'de Gezi için yapılanın kamuflajı ne kadar masumdu diğmi?aynı onun gibi.
Yine aynı masumiyette 'nefsi müdafa' söyleminde yeni ihvancıları türetebilirlerdi.
O zaman gerçek İhvan kendini, silahsızlığını nasıl ispat edebilirdi?

Bu teoremler üzerine İhvan'ın acaba bir zaman sonra kendisinin mi silahlanması gerekir? diye düşünmeye başladım. Fakat şu asil mücadelenin ruhuna tersdi bu silahlanma işi. Ve İhvan'ı azıcık bilen biri, silahlanmayacağını da tahmin edebilirdi.
Bu varış ekseninde elimden gelen dua etmek, hayrı dilemekti. Teoremimin yanlış olmasıydı.

Ancak bugün Markar Eseyan ve Suheyb Öğüt'ün yazılarından sonra teoremimin kuvvetini görmekten vazgeçtim. Evet kesinlikle artık İhvan'ın silahlanmaması kanaatindeyim. Zira bu bir başlangıç olacak yeni dünya için. 

Suheyb Öğüt'ün o harika tezini paylaşmalı o halde;


Açlık Oyunları: Kaybeden Kazanır

Yakın bir gelecekte Kuzey Amerika kuraklık ve arkasından gelen yangın ve kıtlıklarla zayıflayarak çökmüş; yerini bir başkent ve 12 isyancı eyaletten oluşan Panem adında bir ülkeye bırakmıştır. Bu yeni ülkede her sene eyaletlerden kura ile seçilen ikişer gencin katıldığı 'Açlık Oyunları' düzenlenmektedir. Kısmen eğlence amaçlı, kısmen de halka göz dağı vermeyi hedefleyen bu oyunlar, ayrıca tüm Panem ülkesinde televizyonlardan da seyredilmektedir. 24 farklı 'yarışmacı' bütün televizyon seyircilerinin gözleri üzerindeyken, rakiplerini öldürerek eleme ve hayatta kalma mücadelesi vermektedirler. Aynı eyaletten gelen Peeta ile Katniss, kendilerinden yaş ve kuvvet açısından daha büyük, güçlü ve ömürleri boyunca bu an için eğitilmiş olan rakiplerine karşı ayakta durmaya çalışırlar...
Yer göstericinin intikamını almak istemezdim ama derdimi anlatmak için 'Açlık Oyunları' filminin sonunu anlatmak mecburiyetindeyim. Peeta ile Katniss filmin sonuna doğru bütün rakiplerini nefsi müdafaa neticesinde öldürür ve verdikleri mücadele esnasında birbirlerine aşık olurlar. En başta tek kişinin hayatta kalmasına müsaade edilen oyunda, sonradan, bilhassa ayaklanan bir iki eyaleti teskin etmek için siyaseten bir kural değişikliği yapılır; aynı eyaletten iki kişinin hayatta kalabileceği söylenir. Fakat filmin sonunda tekrardan kurallar değiştirilir, oyun aslına rücû ettirilerek sadece bir kişinin hayatta kalabileceği ilan edilir.
'OYUN'U KAZANIRSAN OYUN KAZANIR
Elbette ki erkeğin özü Peeta, özünün gereği olarak, kendisini Katniss için kurban edeceğini beyan eder. Katniss Peeta'yı öldürüp gönül huzuruyla yarışmayı kazanamayacağını söyler; elindeki zehirli böğürtlenleri Peeta'ya uzatır. 'Güven bana!' der. Artık ikisi de intihar etmeye kararlıdırlar. Oyunu kazanmak da umurlarında değildir. Hâsılı ikisi de tam böğürtlenleri yemek üzereyken oyun yöneticisi 'Durun!' diye haykırır: 'Kuralları tekrar değiştiriyoruz! İkiniz de kazandınız!'
Bu müthiş final, siyasi failler için ibretliktir: 'Oyun'u kazanmaya çalıştığımız sürece asıl kazanan 'Oyun' olmaktadır. Yapmamız gereken şey, 'Oyun'u kazanmak değil zalim 'Oyun'un kurallarını değiştirmek olmalıdır. Bu da ancak 'Oyun'u askıya almakla, onu tamamen reddetmekle, 'Oyun'un belirlediği arzu nesnesini feda etmekle, simgesel olarak intihar etmekle, kendimizi kurban etmekle mümkün olur!
'OYUN'U KURAN 'OYUNCULAR'DIR
Dikkat ederseniz 'Oyun' cüz'î bir failin küllileşmesinden başka bir şey değildir. O da bir faildir. Diğer failleri manipüle etmeye ve kendisini yeniden üretmeye çalışan hırs dolu bir fail. Fakat onu öteki 'küçük' faillerden/yarışmacılardan temyiz eden vasfı onun tam da küçük faillerin/ötekilerin kendi fiilerini yargılarken müracaat ettikleri bir büyük Fail mercii olarak kabul etmeleridir.
Dolayısıyla 'Oyun' tam da Lacan'ın 'büyük Öteki' dediği simgesel/siyasi düzenin ta kendisidir. 'Düzendir' derken aslında mutlak bir düzenden değil, bilakis düzensizliğin, istikrarsızlığın, kararsızlığın, kaosun, istisnanın bir düzen haline gelmesinden bahsediyoruz ('Oyun' boyunca ha bire kuralların değiştiğini hatırlayın). Bu mânâda simgesel/siyasi düzen mutlak bir eksikle, her daim kendisini yok edip sonra da yeniden üreten dahili bir antagonizmayla mâlüldür. Ama yine de sanki bir eksiği yokmuş, mükemmelmiş, kadir-i mutlakmış, kafa tutulamazmış gibi varsayılır. Varsayılır çünkü insanların ona itaat etmesinin temel yolu onun bu şekilde varsayılmasından geçmektedir.
Bizler 'Oyun'a kafa tutmaktansa 'öteki' yarışmacılara kafa tutmayı yeğleriz. 'Oyun'un ancak onun belirlediği arzu nesnelerimizin ('Oyun'u kazanmak) peşinden koşmakla mümkün olan arızî bir küçük öteki olduğunu unutup biz ne yaparsak yapalım değişmeyecek ve her zaman varolacak mutlak bir büyük Öteki olduğunu zannetmeye başlarız.
'Oyun'un en büyük başarısı kendisinin basit bir 'Oyun' olduğu gerçeğini katılımcılara unutturmasıdır. Kendi sınırlarının, kurallarının ötesinde failler için başka bir sahih (otantik) failliğin mümkün olmadığı intibâı uyandırmasıdır. 'Oyun'un ancak ve ancak faillerin fiileriyle vücut bulduğu ve yine onların fiileriyle berhava olacağı hakikatinin üzerini örtmesidir.
MISIR'DA 'OYUN' KURULAMADI
Şayet bu kadar yazdıktan sonra sözü Mısır'da da bir 'Açlık Oyun'u yaşandığına getireceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bugün Mısır'da bir 'Açlık Oyun'u oynanamıyor. Neden mi? Çünkü böyle bir 'Oyun' olabilmesi için bütün 'katılımcılar'ın birbirlerini yok etmeye çalışması lazım. Bir tarafta ötekilerini (İhvan'ı) yok etmeden 'Oyun'u kazanamayacaklarını düşünen ve bu yüzden sivil insanları bile gözlerini kırpmadan öldüren Mısırlı Kemalist darbecilerin; diğer tarafta da şu ana kadar binlerce mensubunu şehit vermesine rağmen hâlâ eline silah almamak için sabırla bekleyen Müslümanların var olduğu bir yerde 'Oyun' moyun kalmaz.
İhvan şu ana kadar kendisini kurban edip 'Oyun'u tamamen redderek onun kurallarını değiştimeyi ve bu suretle 'Oyun'u yok edip mevcut zulmü müstehcenleştirmeyi başarmıştır. Bizlere de başka bir failliğin her zaman mümkün olduğunu; Oyun'un sahih ve salih âmillerin amelleriyle arızî olduğunu göstermiştir.
ALLAH (CC) NE BUYURMUŞTU?
Fakat bunun, İhvan'ın sürekli olarak kendisinin kurban edileceği yeni bir 'Kurban Oyun'un ortaya çıkması mânâsına geleceğini zannedenler yanılıyorlar. İhvan bu 'Oyun'u bozmasını da bilecektir. Bizim temennimiz yeni bir 'Oyun' kurulmadan Mısırlı Kemalistlerin pes etmesi, 'Oyun' yöneticisi olduğunu zanneden Sisi'nin ve onun emperyal abilerinin ortada bir 'Oyun' falan kalmadığını fark edip yaptıkları ve yapacakları her bir katliamın kendi aleyhlerine dönüp kendilerini yakıp kavuracak birer cüz'î cehennem olduğunu idrak etmeleridir.
'Dünya'nın bir 'Oyun' ve eğlenceden ibaret olduğunu yüce Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de bizlere açık açık tebliğ etmiştir. İşte bu 'Oyun' hakikatte kanlı bir 'Açlık Oyunu'ndan, insanların zulmedilmesinden alınan iğrenç bir keyifle inkişaf eden âdi bir eğlenceden başka bir şey değildir. 'Oyun'u oynayanlara yazıklar olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder