4 Haziran 2013 Salı

Kişilik- Erol Göka

'Kişilik' lerimiz
Son yıllarda fen bilimleri ile ilgilenmeseydim kesinlikle ya psikoloji yada sosyoloji bilimleri ile ilgilenirdim diye tahayyül ederim… Toplumdan soyutlanarak yaşanamadığı için gözlemlerim çok dikkatimi çekiyor sokakta. Ve elbette bunların temelinde yatan psikoloji…

Fakir bunları düşünürken elimden Erol hoca tutuyor.  Bir nebze malumat sahibi ediyor…
Bugün Prof.Dr.Erol Göka hoca ile birlikteydik. Tanımayanlar için kısaca bahsedelim Erol hoca ruhiyatçı (psikiyatr). Ankara Numune Hastanesi’nin klinik şefliğini yapmaktadır. Uzmanlık alanları hastalıklardan ziyade ; ikili ilişkiler, kadınlar, erkekler…toplumsal psikiyatri desek sanıyorum çok daha doğru olmuş olacak. Ve gülüşü güzel hocalardan O.



Daha önce hiçbir kitabını okumadıysanız veyahut dinleme fırsatınız olmadıysa en yakın zamanda Erol hocayı keşfetmenizi nacizane tavsiye edebilirim muhterem kârilerim. Zira Erol hoca hepimizin işine yarayacak şeyler söylüyor. Mesela ‘’araba kullanırken gösterdiğimiz özeni dahi ilişkilerimizde göstermiyoruz.’’ 
Doğru değil mi?

Sohbetimize bilmemiz gereken birkaç terimi açıklamak ve anlamak üzerine başlıyoruz. Hep kullandığımız fakat birbirine karıştırdığımız terimler bunlar ; Huy, Karakter, Kişilik…
Huy, mizaç,fıtrat bunların üçü de yakın akrabadır diyor hocamız. Ve kalıtsaldır. Genlerle aktarılır. Kati surette de-ğiş-ti-ri-le-mez. Yani huylarınızı anneniz babanızdan alırsınız ve gram dahi yerlerinden oynatamazsınız diyor hocam. Tespit edilen 4 huya dikkat etmeliymişiz. Eş adaylarımızı tanırken,tanımlarken bunların çok işimize yarayacağından bahsediyor Erol hoca. Ve daha iyi anlamamız için bir formül veriyor.
Huy+Karakter= Kişilik
Huy genlerle aktarılırken; karakter aile tarafından çocuğa verilir ve kişilik oluşur. Ve bu kişilik 3-5 yaş arasında gelişmeye başlar.
Birbirimizin kişiliklerini tanımıyoruz. Tanımak için çaba dahi sarfetmiyoruz diyor hocam. Bunun için illa doktor olmayada gerek yok diyor. Ankara’dan sizin için geldim. Bu söylediklerimi ne olur iyi anlayın ve kullanın diyor. 
Bende ileride evleneceğimiz insanları değerlendirirken bunları kriter olarak edinmek sağlıklı ilişkileri doğuracağını düşünüyorum.

Huy dan başlayalım o vakit. Herkes önce kendisinin kalıtsal olarak aldığı huyları değerlendirebilir.Bilimsel anlamda ipatlanan 4 huydan bahsedebiliyoruz. Bu ispatlanan 4'lü bizdeki  ve etrafımızdakilerin durumu açıklayacaktır:

1-      Yenilik arayışı (etkin olarak çevreyi keşfetme)
Hani etrafımızda gözlemlediğimiz bebekler vardır kimisi biblo gibi nasıl bırakırsan öyle durur. Kimisi ise hep bir şeylere uzanma,anlama, keşfetme sevdasındadır. İşte bu iki tipleme kalıtsal bir durum olup, 7sinden 70 ine kadar devam edecek bir fıtratmış.
2-      Zarardan kaçınma (kaygılı olma, ceza almaktan korkma, kuşkudan uzak durma)
Bu tarz insanları da hep görürüz etrafımızda aslında. Hep garantici iş yapmak isteyenler, atraksiyon ve riskli işlerden hiç hoşlanmayan insanlar bu özelliği taşıyanlar oluyor.
3-      Ödüle bağımlılık (başkalarının onayına ihtiyaç duyma)
Bu mizaçtaki insanları tanımlarken bir çocuğu ele alabiliriz. Eğer bir çocuk her akşam eve gelen babasına ''bana ne aldın'' diye soruyorsa o çocuk ilelebet pekiştireçe ihtiyaç duyacaktır demek. Bunu illa somut ödül olarak algılamamalıyız diyor hocamız. Erkek arkadaşlara dönüp aranızda nişanlı, sözlü olan varsa iyi baksın diyor. Eğer ki karşınızdaki bayan, size ''benimle ilgilenmiyorsun'', ''neden bugün seni seviyorum demedin'' gibi cümleler kuruyorsa bilin ki ömür boyu ona ''seni seviyorum'' demeli ve ilgilenmelisiniz diyor. Bu insanlar için sürekli birilerine ihtiyaç duyma isteği mevcut oluyor.
4-      Sebatkarlık
Diğerlerinin genetiksel aktarımını anladıysamda sebatkarlığı fakir hep geliştirelebilen bir şey olarak düşünmüştü. Meğer kişilik gelişiminde sebatkarlığa hiç etkimiz dokunamıyormuş. Sebatkarlığı biraz açarsak, konsantrasyon kalitesi, sabır, dayanıklılık olarak anlayabiliriz. Sabır kısmı gelişebilsede nihayetinde kabınız kadar gelişiyor. O sabrın gelişme kabına sebatkarlık diyoruz. Mesela hocamız kendindeki rekoru anlatıyor. 18 saat hiç kalkmadan çalışabiliyormuş. Ders çalışmaya oturduğumuzda ne kadar süre kalkmadan dayanabildiğimiz bizim sebatkarlığımızı gösteriyor kısacası.

Sonrasında karakteristik özelliklere geliyoruz. Bunlarda kaya kadar sert oturmuş taşlardır diyor hocamız. Değiştiremezsiniz ancak biz ilaçla tedavi ederiz diye ekliyor. Sohbetimiz bu noktada bireyleri değiştirmek, değiştirmeye çalışmak meselelerine dayanıyor. Hani evlilikte en çok yaşanan sükut-u hayal durumu… asla diyor hocamızda kimseyi değiştiremezsiniz. İnsan 7 sinde neyse 70 indede bilin ki o olacak diyor. Atasözlerimizin ne kadar doğru olduğunun altını çizerek devam ediyor. Hani bir söz daha şöyle der : ‘’anasına bak kızını al’’aynen böyle diyor. Bir kız ile evlenmek mi istiyorsunuz biliniz ki annesi neyse o da 40 ında 50sinde aynısı olacak. Ama ama peki biz neyi kıstas edeceğiz diye bakıyorum hocama merak etme Elif ‘’anasına bakıp oğlunu al’’ durumu da sizin için geçerli olacak diyor. Çünkü kişilik 3-5 yaşında gelişir diyor. Çocuk 3-5 yaşında kimin elinde oluyor? Annenin… kız çocukta erkek çocukta fark etmez anne ne ise O’da odur diyor.
Senelerdir arkadaşlarıma soy anneden türer derken kişisel görüşümü aktardığımı zannederler. Oysa peygamberimizin hayatına ve soyuna baksalar zaten oğullarından değil kızı Hz.Fatıma’dan devam ettiğini görürler. Yetmedi  ayet ve hadisler ışığında anlatsamda bir noktada feministlik yaptığımı zannedenler olmuştur. Toplumda erkek egemenlik sevdası o denli güçlü ki ayet diyorum hadis diyorum yinede zatıma pay biçiyorlar. Her neyse sonrasında bilimsel veriler ışığından mitokondriyal DNA’nın tamamen anneden geçtiğini babanın bunda hiçbir etkisinin olmadığını anlatmayı deniyorum. Misal meme kanseri, mitokondriyal DNA kaynaklı bir kanser olması hasebiyle meme kanseri olan bir annenin kızının meme kanserine yakalanma ihtimali %'si çok yüksek! Bu sebeple onkoloji bölümlerinde meme kanseri olan bayanlara muhakkak kızının olup olmadığı sorulur. Tedbir alması bildirilir… ve o mitokondriyal DNA da daha bir çok özellik gizli…bunlardan mütevellit hocamızda psikiyatrik açıdan aynı cümleyi kuruyor.: ‘’Anne çok önemli çocuklar…aile çok çok önemli bir şey…’’
Ve ailenin çocuğa verdiği karakter…belli kısımlarda inceleniyor;
-özdenetim
-iş birliği
-gerçek ile hayali ayırt etme
-dürtü denetim mekanizması
-kendini aşma(gözüm nedense hep bu şıkta:) )

Hepsi uzun uzun konuşulası ve kelime anlamlarıyla yeterli olmayacak terimler…
Tüm bunlar çok az bir süre içerisinde aktarılıyor… çok az bir süre, hatta kimi ebeveynin farkında olmadan geçirdiği 3-5 yaş aralığı. Erol hoca toplumun yaklaşık %40 ının bu yaş grubunda kaldığını söylüyor ! Evet, kişilik gelişimi tamamlanmadığı için güdük kalmış bireyler toplumun %40 ı ,elimde olmadan gülüyorum. Çünkü sokağı bilen orada yaşayan insanlar için bu sonuc hiç şaşılası değil. Hergün bu kesimden en az bir insan görünce…
 Bu noktada hoca yanlış davrandığımı gösteriyor. 3- 5 yaşındaki bir insana 25-30 yaşında bir insan gibi davranabilirmisiniz? Yaptığımız tam da bu oluyor. Annesinden süt emen bir çocuğa kebap yedirmeye çalışıp, ama neden yiyemiyor diyorsunuz.( diyorum) Bu noktada yapılabilecek şey o kişiyi o şekilde idare etmek ve bir çocuğa davranır gibi davranmakmış. Yada psikoterapi…

Kişilik bozukluklarına ise pek değinmedi hocamız. Zira toplumda %lik dilim olarak gerçekten az bir yüzdeye sahiplermiş. Fakat tamamen klinik vaka durumu arz ederlermiş. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden insanlara ve çevresine karşı saygısız sadece kendi istediğinin olmasını bildiren tiplemeler…(aslında çok da az değil gibi diğmi:))

Yurdum insanına market gibi terapi merkezi açılması gerek derim çoğu kez. Erol hoca da bu konu üzerine kitap yazmış Türklerin Toplumsal Psikolojisi diye…incelemek isterseniz…Dünyanın her yerini gördüm yalnız bizdeki gibi bir öfke kontrol mekanizması çalışmayan bir millet daha görmedim diyor. Kesinlikle…
Aslına bakılırsa kişiliğini tamamlamış en sağlıklı gözüken bireylerde dahi bir sıkıntı var diye düşünürdüm hep. Erol hoca da içsel tezimi doğruladı. Border line olarak geziniyoruz dedi kendimde dahil diye belirtti. Kendini gerçekleştirmiş ruhları tenzih ettik. Bu kişilerin tasavvuftaki büyükler olabileceğine inanıyorum. Erol hoca da varsa böyle bildikleriniz ben büyük zevkle incelerim dedi :)
İşte bu bağlamda mutasavvıfların çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Zira tasavvuf zaten kendini keşfetme yolculuğu, o halde kişi tüm seyrü sülûğu boyunca kendi psikiyatrik gelişimini,aşımını gözlemleyebiliyor. Ruhsal hastalıklarının tedavisi, çeşitli dozlardaki ilaçlarla doktoru tarafından yürütülüyor. Başta ki hocamızın değindiği kavramlardan biri de 'nefs' idi. Yani öz… özünü terbiye eden bir insandan bahsederken herhangi bir psikiyatrik sendromdan bahsedebilir miyiz?

Ve kendimizi, sevdiklerimizi tanıma,tanımlama açısından ‘’büyük beşli’’ ipuçlarını verdi Erol hoca. Şöyle ki ; bu büyük beşli arasında 0 dan 100 e kadar bir skala hayal edelim ve kendimizi sevdiklerimizi bu skalanın nerelerine konuşlandırdığımızı görelim.
1-                     İçedönüklük- Dışadönüklük
2-                     Dengelilik- Nörotiklik
3-                     Sosyal uyumluluk- Muhaliflik
4-                     Düşüncelilik – Bencillik
5-                     Açık fikirlilik- Dar kafalılık
Bu belirtilen hatlar karakterleri tanımlamada kullanılan yöntem. Yalnız dikkat kişilikleri değil! Bu beş ayrı cetveli kendimiz ve çevremiz için uyarladığımızda karakterimiz hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz.
Son olarak şöyle diyor Erol hoca 1+1= 3 yapar bizde diyor. Sen ben ve ilişkimiz. Çok iyi insanların her zaman birbiriyle anlaşamamaları bundandır sebep diyor. İkisine ek olarak gelişen ilişkileri de bir birey hükmünde önemsenir ve göz önünde bulundurulur.
Fakirin Erol hocadan edindikleri özetle bunlar oldu. 
Herkese ilişkilerinde başarılar dilerim =)


2 Haziran 2013 Pazar

Nizar KABBANİ-Üstadım Hüzün

nasıl haykırır ki hüzün?
ve acı
ya mümkün mü gözdeki bir damla yaşın haykırması?
bilmiyorum nasıl cevap vereceğim bu soruya

...
bildiğim tek şey
hüznüme
haykırış vasfını vermek istediğimdir

...
 haykırıştır bir çeşit yazmak da
lisanla
ve bir haykırıştır aşk da

...
 hüzün üstadımdır benim
külrengi yazmayı
ve gri bir sesle şiir söylemeyi
elinde öğrendiğim
gri gözyaşlarıyle omzunda ağlamayı
sevgilimin


...

en güzel yanı hüznün
yüksek sesle konuşmaması