'Kişilik' lerimiz
Son yıllarda
fen bilimleri ile ilgilenmeseydim kesinlikle ya psikoloji yada sosyoloji
bilimleri ile ilgilenirdim diye tahayyül ederim… Toplumdan soyutlanarak
yaşanamadığı için gözlemlerim çok dikkatimi çekiyor sokakta. Ve elbette bunların
temelinde yatan psikoloji…
Fakir
bunları düşünürken elimden Erol hoca tutuyor. Bir nebze malumat sahibi
ediyor…
Bugün
Prof.Dr.Erol Göka hoca ile birlikteydik. Tanımayanlar için kısaca bahsedelim
Erol hoca ruhiyatçı (psikiyatr). Ankara Numune Hastanesi’nin klinik şefliğini
yapmaktadır. Uzmanlık alanları hastalıklardan ziyade ; ikili
ilişkiler, kadınlar, erkekler…toplumsal psikiyatri desek sanıyorum çok daha
doğru olmuş olacak. Ve gülüşü güzel hocalardan O.
Daha önce
hiçbir kitabını okumadıysanız veyahut dinleme fırsatınız olmadıysa en yakın
zamanda Erol hocayı keşfetmenizi nacizane tavsiye edebilirim muhterem kârilerim.
Zira Erol hoca hepimizin işine yarayacak şeyler söylüyor. Mesela ‘’araba
kullanırken gösterdiğimiz özeni dahi ilişkilerimizde göstermiyoruz.’’
Doğru değil mi?
Doğru değil mi?
Sohbetimize
bilmemiz gereken birkaç terimi açıklamak ve anlamak üzerine başlıyoruz. Hep
kullandığımız fakat birbirine karıştırdığımız terimler bunlar ; Huy,
Karakter, Kişilik…
Huy,
mizaç,fıtrat bunların üçü de yakın akrabadır diyor hocamız. Ve kalıtsaldır.
Genlerle aktarılır. Kati surette de-ğiş-ti-ri-le-mez. Yani huylarınızı anneniz
babanızdan alırsınız ve gram dahi yerlerinden oynatamazsınız diyor hocam.
Tespit edilen 4 huya dikkat etmeliymişiz. Eş adaylarımızı tanırken,tanımlarken
bunların çok işimize yarayacağından bahsediyor Erol hoca. Ve daha iyi anlamamız
için bir formül veriyor.
Huy+Karakter=
Kişilik
Huy genlerle
aktarılırken; karakter aile tarafından çocuğa verilir ve kişilik oluşur. Ve bu
kişilik 3-5 yaş arasında gelişmeye başlar.
Birbirimizin
kişiliklerini tanımıyoruz. Tanımak için çaba dahi sarfetmiyoruz diyor hocam.
Bunun için illa doktor olmayada gerek yok diyor. Ankara’dan sizin için geldim.
Bu söylediklerimi ne olur iyi anlayın ve kullanın diyor.
Bende ileride evleneceğimiz insanları değerlendirirken bunları kriter olarak edinmek sağlıklı ilişkileri doğuracağını düşünüyorum.
Bende ileride evleneceğimiz insanları değerlendirirken bunları kriter olarak edinmek sağlıklı ilişkileri doğuracağını düşünüyorum.
Huy dan
başlayalım o vakit. Herkes önce kendisinin kalıtsal olarak aldığı huyları
değerlendirebilir.Bilimsel anlamda ipatlanan 4 huydan bahsedebiliyoruz. Bu ispatlanan 4'lü bizdeki ve etrafımızdakilerin durumu
açıklayacaktır:
1-
Yenilik arayışı (etkin olarak çevreyi keşfetme)
Hani
etrafımızda gözlemlediğimiz bebekler vardır kimisi biblo gibi nasıl bırakırsan
öyle durur. Kimisi ise hep bir şeylere uzanma,anlama, keşfetme sevdasındadır.
İşte bu iki tipleme kalıtsal bir durum olup, 7sinden 70 ine kadar devam edecek
bir fıtratmış.
2-
Zarardan kaçınma (kaygılı olma, ceza almaktan korkma, kuşkudan uzak durma)
Bu tarz
insanları da hep görürüz etrafımızda aslında. Hep garantici iş yapmak
isteyenler, atraksiyon ve riskli işlerden hiç hoşlanmayan insanlar bu özelliği
taşıyanlar oluyor.
3-
Ödüle bağımlılık (başkalarının onayına ihtiyaç duyma)
Bu mizaçtaki
insanları tanımlarken bir çocuğu ele alabiliriz. Eğer bir çocuk her akşam eve gelen
babasına ''bana ne aldın'' diye soruyorsa o çocuk ilelebet pekiştireçe ihtiyaç
duyacaktır demek. Bunu illa somut ödül olarak algılamamalıyız diyor hocamız.
Erkek arkadaşlara dönüp aranızda nişanlı, sözlü olan varsa iyi baksın diyor.
Eğer ki karşınızdaki bayan, size ''benimle ilgilenmiyorsun'', ''neden bugün seni
seviyorum demedin'' gibi cümleler kuruyorsa bilin ki ömür boyu ona ''seni seviyorum'' demeli ve ilgilenmelisiniz diyor. Bu insanlar için sürekli birilerine ihtiyaç
duyma isteği mevcut oluyor.
4-
Sebatkarlık
Diğerlerinin
genetiksel aktarımını anladıysamda sebatkarlığı fakir hep geliştirelebilen bir
şey olarak düşünmüştü. Meğer kişilik gelişiminde sebatkarlığa hiç etkimiz
dokunamıyormuş. Sebatkarlığı biraz açarsak, konsantrasyon kalitesi, sabır,
dayanıklılık olarak anlayabiliriz. Sabır kısmı gelişebilsede nihayetinde
kabınız kadar gelişiyor. O sabrın gelişme kabına sebatkarlık diyoruz. Mesela
hocamız kendindeki rekoru anlatıyor. 18 saat hiç kalkmadan çalışabiliyormuş.
Ders çalışmaya oturduğumuzda ne kadar süre kalkmadan dayanabildiğimiz bizim
sebatkarlığımızı gösteriyor kısacası.
Sonrasında
karakteristik özelliklere geliyoruz. Bunlarda kaya kadar sert oturmuş taşlardır
diyor hocamız. Değiştiremezsiniz ancak biz ilaçla tedavi ederiz diye ekliyor.
Sohbetimiz bu noktada bireyleri değiştirmek, değiştirmeye çalışmak meselelerine
dayanıyor. Hani evlilikte en çok yaşanan sükut-u hayal durumu… asla diyor
hocamızda kimseyi değiştiremezsiniz. İnsan 7 sinde neyse 70 indede bilin ki o
olacak diyor. Atasözlerimizin ne kadar doğru olduğunun altını çizerek devam
ediyor. Hani bir söz daha şöyle der : ‘’anasına bak kızını al’’aynen böyle
diyor. Bir kız ile evlenmek mi istiyorsunuz biliniz ki annesi neyse o da 40
ında 50sinde aynısı olacak. Ama ama peki biz neyi kıstas edeceğiz diye
bakıyorum hocama merak etme Elif ‘’anasına bakıp oğlunu al’’ durumu da sizin
için geçerli olacak diyor. Çünkü kişilik 3-5 yaşında gelişir diyor. Çocuk 3-5
yaşında kimin elinde oluyor? Annenin… kız çocukta erkek çocukta fark etmez anne
ne ise O’da odur diyor.
Senelerdir
arkadaşlarıma soy anneden türer derken kişisel görüşümü aktardığımı
zannederler. Oysa peygamberimizin hayatına ve soyuna baksalar zaten
oğullarından değil kızı Hz.Fatıma’dan devam ettiğini görürler. Yetmedi
ayet ve hadisler ışığında anlatsamda bir noktada feministlik yaptığımı
zannedenler olmuştur. Toplumda erkek egemenlik sevdası o denli güçlü ki ayet
diyorum hadis diyorum yinede zatıma pay biçiyorlar. Her neyse sonrasında
bilimsel veriler ışığından mitokondriyal DNA’nın tamamen anneden geçtiğini
babanın bunda hiçbir etkisinin olmadığını anlatmayı deniyorum. Misal meme
kanseri, mitokondriyal DNA kaynaklı bir kanser olması hasebiyle meme kanseri
olan bir annenin kızının meme kanserine yakalanma ihtimali %'si çok yüksek! Bu sebeple
onkoloji bölümlerinde meme kanseri olan bayanlara muhakkak kızının olup
olmadığı sorulur. Tedbir alması bildirilir… ve o mitokondriyal DNA da daha bir
çok özellik gizli…bunlardan mütevellit hocamızda psikiyatrik açıdan aynı
cümleyi kuruyor.: ‘’Anne çok önemli çocuklar…aile çok çok önemli bir şey…’’
Ve ailenin
çocuğa verdiği karakter…belli kısımlarda inceleniyor;
-özdenetim
-iş birliği
-gerçek ile
hayali ayırt etme
-dürtü
denetim mekanizması
-kendini
aşma(gözüm nedense hep bu şıkta:) )
Hepsi uzun
uzun konuşulası ve kelime anlamlarıyla yeterli olmayacak terimler…
Tüm bunlar
çok az bir süre içerisinde aktarılıyor… çok az bir süre, hatta kimi ebeveynin
farkında olmadan geçirdiği 3-5 yaş aralığı. Erol hoca toplumun yaklaşık %40
ının bu yaş grubunda kaldığını söylüyor ! Evet, kişilik gelişimi
tamamlanmadığı için güdük kalmış bireyler toplumun %40 ı ,elimde olmadan
gülüyorum. Çünkü sokağı bilen orada yaşayan insanlar için bu sonuc hiç şaşılası
değil. Hergün bu kesimden en az bir insan görünce…
Bu
noktada hoca yanlış davrandığımı gösteriyor. 3- 5 yaşındaki bir insana 25-30
yaşında bir insan gibi davranabilirmisiniz? Yaptığımız tam da bu oluyor.
Annesinden süt emen bir çocuğa kebap yedirmeye çalışıp, ama neden yiyemiyor
diyorsunuz.( diyorum) Bu noktada yapılabilecek şey o kişiyi o şekilde idare
etmek ve bir çocuğa davranır gibi davranmakmış. Yada psikoterapi…
Kişilik
bozukluklarına ise pek değinmedi hocamız. Zira toplumda %lik dilim olarak gerçekten
az bir yüzdeye sahiplermiş. Fakat tamamen klinik vaka durumu arz ederlermiş.
Dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden insanlara ve çevresine karşı
saygısız sadece kendi istediğinin olmasını bildiren tiplemeler…(aslında çok da
az değil gibi diğmi:))
Yurdum
insanına market gibi terapi merkezi açılması gerek derim çoğu kez. Erol hoca da
bu konu üzerine kitap yazmış Türklerin Toplumsal Psikolojisi
diye…incelemek isterseniz…Dünyanın her yerini gördüm yalnız bizdeki gibi bir
öfke kontrol mekanizması çalışmayan bir millet daha görmedim diyor. Kesinlikle…
Aslına
bakılırsa kişiliğini tamamlamış en sağlıklı gözüken bireylerde dahi bir sıkıntı
var diye düşünürdüm hep. Erol hoca da içsel tezimi doğruladı. Border line
olarak geziniyoruz dedi kendimde dahil diye belirtti. Kendini
gerçekleştirmiş ruhları tenzih ettik. Bu kişilerin tasavvuftaki büyükler
olabileceğine inanıyorum. Erol hoca da varsa böyle bildikleriniz ben büyük
zevkle incelerim dedi :)
İşte bu
bağlamda mutasavvıfların çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Zira tasavvuf zaten
kendini keşfetme yolculuğu, o halde kişi tüm seyrü sülûğu boyunca kendi
psikiyatrik gelişimini,aşımını gözlemleyebiliyor. Ruhsal hastalıklarının
tedavisi, çeşitli dozlardaki ilaçlarla doktoru tarafından yürütülüyor. Başta ki
hocamızın değindiği kavramlardan biri de 'nefs' idi. Yani öz… özünü terbiye eden
bir insandan bahsederken herhangi bir psikiyatrik sendromdan bahsedebilir
miyiz?
Ve
kendimizi, sevdiklerimizi tanıma,tanımlama açısından ‘’büyük beşli’’
ipuçlarını verdi Erol hoca. Şöyle ki ; bu büyük beşli arasında 0 dan 100 e
kadar bir skala hayal edelim ve kendimizi sevdiklerimizi bu skalanın nerelerine
konuşlandırdığımızı görelim.
1-
İçedönüklük- Dışadönüklük
2-
Dengelilik- Nörotiklik
3-
Sosyal uyumluluk- Muhaliflik
4-
Düşüncelilik – Bencillik
5-
Açık fikirlilik- Dar kafalılık
Bu
belirtilen hatlar karakterleri tanımlamada kullanılan yöntem. Yalnız dikkat
kişilikleri değil! Bu beş ayrı cetveli kendimiz ve çevremiz için
uyarladığımızda karakterimiz hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz.
Son olarak
şöyle diyor Erol hoca 1+1= 3 yapar bizde diyor. Sen ben ve ilişkimiz. Çok iyi
insanların her zaman birbiriyle anlaşamamaları bundandır sebep diyor. İkisine
ek olarak gelişen ilişkileri de bir birey hükmünde önemsenir ve göz önünde
bulundurulur.
Fakirin Erol
hocadan edindikleri özetle bunlar oldu.
Herkese
ilişkilerinde başarılar dilerim =)