14 Şubat 2013 Perşembe

'Bezirgân' oyunu üzerine


Kadıköydeyiz…BEZİRGÂN oyununu izlemek üzere…

Öncelikle Bahtiyar Engin beye teşekkür etmek istiyorum. Çünkü bir önceki oyunları üzerine yazdığım yazıyı o denli beğenmişler ki o denli de güzel eleştirdiler bendenizi. Eleştirileri çok haklı ve yerindeydi bundan mütevellit  bu seferki yazımda hiçbir emeği atlamadan öncelikle oyun ekibini tanıtmak isterim sizlere…

Bezirgân; Moliere’in TARTUFFE’sinden bir uyarlama.En son gittiğim oyun Hamlet olunca ve uyarlan(ama)mışlık yüzünden Hamlet gibi bir eserden soğuyunca açık söylemek gerekirse bir acaba mı diye düşünmedim değil…Fakat düşündüğüm gibi olmadı. Bu sefer hakikaten iyi uyarlanmış bir oyun izledim. Bezirgân oyununu uyarlayan: İ.H.T’ye bunun için teşekkür etmeli. Zira toplumsal değerlere,sorunlara ve hissiyata dokunmadığı sürece(ki Hamlet) bir oyundan zevk alınabileceğini düşünmüyorum. Bir noktada izleyiciye dokunmanız gerek. Ve sanıyorum İstanbul Halk Tiyatrosu bu değinme işini iyi biliyor.

Oyunun başrollerini Cem Davran,Bahtiyar Engin,Şebnem Bozoklu,Faruk Akgören ve Erkan Can paylaşıyor. Yan rollerde ise(özellikle seslendirmede çok başarılı olan) Selin Yeninci,Aytek Önal, Selim Can Yalçın ve Ali İl yer alıyor. Alevli günlerde oyuncu olarak da izlediğimiz Yıldıray Şahinler ise oyunumuzun yönetmeni.

Çok iyi bir oyunculuk izledik dememe gerek yok sanıyorum. Hele ki seslendirmeler… Erkan Can’ı ve Bahtiyar Engin’i bayan rolleri canlandırırken kesinlikle görmelisiniz. Ancak dikkatimden kaçmayan bir hususa değinmek istiyorum naçizane. Oyun esnasında Cem Davran Erkan Can ile karşı karşıya geldiğinde muhakkak bir anlık kopma yaşıyor(yada bizim denk geldiklerimizde böyle oluyor) fakat çabuk toparlanıyor. Bir seyirci olarak o anlarda sanki sahnedekilerle bir yakınlık kuruyorsunuz.Sanki görev o anlarda bize düşüyor.’’Bir şey olmaz bir şey olmaz J biz görmedik bile, haydi devam’’ diyoruz içimizden. Bu fakir o hissiyatı seviyor. Lâkin Şebnem Bozoklu konsantrasyonumu dağıtacak kadar çok koptu oyundan.Kafasını çevirerek fazlaca gülmeler yaşadı. Tiyatro ilmine sahip olmadığım için bunun iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğunu bilemiyorum. Bizimki ancak seyirci tarafı…

Öncelikle belirtmeliyim ki izlemekten çok büyük keyif aldığım bir oyun oldu. Çok keyifliydi ama bir Alevli Günler de değildi… Oyun sonrasındaki sohbette oyuncularından da aynı kanaati duyduğum için paylaşabileceğimi düşünüyorum.Bunun için oyunun biraz daha oturması gerekiyormuş. Alevli Günler kadar eski bir oyun olmayışının bunda önemli payı varmış. Kısacası bir daha gelmeliyiz sonucuna vardık.

Peki Bezirgân’ın konusu nedir?

Bir memleket sancısı haline gelen din istismarı ve din tüccarlarlığı. Tüccarlık diyorum zira başka açıklaması yok. İslamda tebliğ şarttır eyvalllah. Ancak tebliğ ile tüccarlık arasındaki farkı da biliriz elhamdülillah!

Bir sahte dindarın, insanların nasıl gözünü boyadığını ve ona inanan insanların nelerini kaybettiğini konu alan oyunda oldukça ironilerde yok değildi. Güzeldi. İslamiyeti, Müslümanlığı bilmeyen ülkemde tabiri caizse oldukça rahat top koşturulabilen bir alan bu. Çünkü miskin bir milletiz. Araştırmadan, soruşturmadan inanan ve saplanan. En vahimide bu…(dinsizide, dini bilmeden dindar olanı kadar saplantılı)

Ne yani kimseye inanmayalım mı şimdi biz? Diye düşünebiliriz.

Elbette inanacağız ancak araştırmadan bilmeden değil. Zira inandığın kişi yanlış bile olursa Allah’a hesap verirken ‘’Allah’ım ben bana verdiğin zahir ilimlerler test ettim ve tarttım ve ona göre inandım.’’ diyebilmeliyiz. Hocanın da alimin de evliyanında tanınma kriterleri var. Kime göre neye göre? Ayete göre hadise göre. E ozaman?

Hasılı oyun bu akışta seyrederken sona geliyoruz. Ve Cem Davran öyle bir cümle kuruyor ki muhterem kâriler... Oyunun en vurucu sahnesiydi bu fakire göre. Oyun bittikten sonra bir müddet o cümleyi tefekkkür etmek durumunda kalıyorum. Ve oyunu asıl ozaman takdir ediyorum. Ne mi dedi?

‘Sen aslında bensin, bende sen’ !

Bütün oyun bu cümle de gizliymiş meğer. Çünkü bunu söyleyen adam dindar bir adam, söylediği kişi ise din tüccarı olan adam. Müthiş bir yakalama. Yani her dindarın içindeki tüccarı anlattılar bize aslında. Burada ki kastım kesinlikle yanlış anlaşılsın istemem. Aslında mesaj şu; bir tüccar sattığı ürünü tanır öyle değil mi? Hatta kullanabildiği, kendinde sergilediği takdirde ise alıcı bulması kolaylaşır. İşte aynen öyle. Bu din tüccarları da aslında kendilerini dindar zanneden insanlar(daha bayağısını karıştırmak istemiyorum). Misal günümüzde kendini mesih ilan eden birçok insan kendini iyi Müslüman olarak adlediyor. Maşallah’larımız var bildiğiniz üzere… İşte kimi zaman kendininde farkında olmayan din tüccarları olabiliyor. Kendini dindar zannedenlerden… Peki neyin dini bu? Hak dini olmadığı aşikarda peki neyin dini? Biraz görsel biraz toplumsal biraz işitsel bir din anlayacağınız…

Oysa asıl mesele Müslüman olmakta. Yani en azından bazılarımız için öyle. Biz ise dindar,İslamcı, dinci, muhafazakar vs vs olmaya çalışıyoruz. Sadece Müslüman olabilsek âh olabilsek…

Bu şekilde gerçekleşen bir tefekküre sebep olduğu için dahi bu oyun izlenesi sevgili tiyatro izleyicileri…