Kadıköydeyiz…BEZİRGÂN oyununu izlemek üzere…
Öncelikle Bahtiyar Engin beye teşekkür etmek istiyorum. Çünkü
bir önceki oyunları üzerine yazdığım yazıyı o denli beğenmişler ki o denli de
güzel eleştirdiler bendenizi. Eleştirileri çok haklı ve yerindeydi bundan
mütevellit bu seferki yazımda hiçbir emeği
atlamadan öncelikle oyun ekibini tanıtmak isterim sizlere…
Bezirgân; Moliere’in TARTUFFE’sinden bir uyarlama.En son
gittiğim oyun Hamlet olunca ve uyarlan(ama)mışlık yüzünden Hamlet gibi bir
eserden soğuyunca açık söylemek gerekirse bir acaba mı diye düşünmedim değil…Fakat
düşündüğüm gibi olmadı. Bu sefer hakikaten iyi uyarlanmış bir oyun izledim. Bezirgân
oyununu uyarlayan: İ.H.T’ye bunun için teşekkür etmeli. Zira toplumsal
değerlere,sorunlara ve hissiyata dokunmadığı sürece(ki Hamlet) bir oyundan zevk
alınabileceğini düşünmüyorum. Bir noktada izleyiciye dokunmanız gerek. Ve sanıyorum
İstanbul Halk Tiyatrosu bu değinme işini iyi biliyor.
Oyunun başrollerini Cem Davran,Bahtiyar Engin,Şebnem
Bozoklu,Faruk Akgören ve Erkan Can paylaşıyor. Yan rollerde ise(özellikle
seslendirmede çok başarılı olan) Selin Yeninci,Aytek Önal, Selim Can Yalçın ve
Ali İl yer alıyor. Alevli günlerde oyuncu olarak da izlediğimiz Yıldıray
Şahinler ise oyunumuzun yönetmeni.
Çok iyi bir oyunculuk izledik dememe gerek yok sanıyorum. Hele
ki seslendirmeler… Erkan Can’ı ve Bahtiyar Engin’i bayan rolleri canlandırırken
kesinlikle görmelisiniz. Ancak dikkatimden kaçmayan bir hususa değinmek
istiyorum naçizane. Oyun esnasında Cem Davran Erkan Can ile karşı karşıya
geldiğinde muhakkak bir anlık kopma yaşıyor(yada bizim denk geldiklerimizde
böyle oluyor) fakat çabuk toparlanıyor. Bir seyirci olarak o anlarda sanki
sahnedekilerle bir yakınlık kuruyorsunuz.Sanki görev o anlarda bize düşüyor.’’Bir
şey olmaz bir şey olmaz J
biz görmedik bile, haydi devam’’ diyoruz içimizden. Bu fakir o hissiyatı
seviyor. Lâkin Şebnem Bozoklu konsantrasyonumu dağıtacak kadar çok koptu
oyundan.Kafasını çevirerek fazlaca gülmeler yaşadı. Tiyatro ilmine sahip
olmadığım için bunun iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğunu bilemiyorum. Bizimki
ancak seyirci tarafı…
Öncelikle belirtmeliyim ki izlemekten çok büyük keyif
aldığım bir oyun oldu. Çok keyifliydi ama bir Alevli Günler de değildi… Oyun sonrasındaki
sohbette oyuncularından da aynı kanaati duyduğum için paylaşabileceğimi
düşünüyorum.Bunun için oyunun biraz daha oturması gerekiyormuş. Alevli Günler
kadar eski bir oyun olmayışının bunda önemli payı varmış. Kısacası bir daha
gelmeliyiz sonucuna vardık.
Peki Bezirgân’ın konusu nedir?
Bir memleket sancısı haline gelen din istismarı ve din tüccarlarlığı.
Tüccarlık diyorum zira başka açıklaması yok. İslamda tebliğ şarttır eyvalllah. Ancak
tebliğ ile tüccarlık arasındaki farkı da biliriz elhamdülillah!
Bir sahte dindarın, insanların nasıl gözünü boyadığını ve
ona inanan insanların nelerini kaybettiğini konu alan oyunda oldukça ironilerde
yok değildi. Güzeldi. İslamiyeti, Müslümanlığı bilmeyen ülkemde tabiri caizse
oldukça rahat top koşturulabilen bir alan bu. Çünkü miskin bir milletiz. Araştırmadan,
soruşturmadan inanan ve saplanan. En vahimide bu…(dinsizide, dini bilmeden
dindar olanı kadar saplantılı)
Ne yani kimseye inanmayalım mı şimdi biz? Diye düşünebiliriz.
Elbette inanacağız ancak araştırmadan bilmeden değil. Zira inandığın
kişi yanlış bile olursa Allah’a hesap verirken ‘’Allah’ım ben bana verdiğin
zahir ilimlerler test ettim ve tarttım ve ona göre inandım.’’ diyebilmeliyiz. Hocanın
da alimin de evliyanında tanınma kriterleri var. Kime göre neye göre? Ayete göre
hadise göre. E ozaman?
Hasılı oyun bu akışta seyrederken sona geliyoruz. Ve Cem
Davran öyle bir cümle kuruyor ki muhterem kâriler... Oyunun en vurucu
sahnesiydi bu fakire göre. Oyun bittikten sonra bir müddet o cümleyi tefekkkür
etmek durumunda kalıyorum. Ve oyunu asıl ozaman takdir ediyorum. Ne mi dedi?
‘Sen aslında bensin, bende sen’ !
Bütün oyun bu cümle de gizliymiş meğer. Çünkü bunu söyleyen
adam dindar bir adam, söylediği kişi ise din tüccarı olan adam. Müthiş bir
yakalama. Yani her dindarın içindeki tüccarı anlattılar bize aslında. Burada ki
kastım kesinlikle yanlış anlaşılsın istemem. Aslında mesaj şu; bir tüccar
sattığı ürünü tanır öyle değil mi? Hatta kullanabildiği, kendinde sergilediği
takdirde ise alıcı bulması kolaylaşır. İşte aynen öyle. Bu din tüccarları da
aslında kendilerini dindar zanneden insanlar(daha bayağısını karıştırmak
istemiyorum). Misal günümüzde kendini mesih ilan eden birçok insan kendini iyi Müslüman
olarak adlediyor. Maşallah’larımız var bildiğiniz üzere… İşte kimi zaman
kendininde farkında olmayan din tüccarları olabiliyor. Kendini dindar
zannedenlerden… Peki neyin dini bu? Hak dini olmadığı aşikarda peki neyin dini?
Biraz görsel biraz toplumsal biraz işitsel bir din anlayacağınız…
Oysa asıl mesele Müslüman olmakta. Yani en azından
bazılarımız için öyle. Biz ise dindar,İslamcı, dinci, muhafazakar vs vs olmaya
çalışıyoruz. Sadece Müslüman olabilsek âh olabilsek…
Bu şekilde gerçekleşen bir tefekküre sebep olduğu için dahi bu
oyun izlenesi sevgili tiyatro izleyicileri…