31 Temmuz 2018 Salı

Elif Reyyan'ın 0-3 ayı

Bu yazı Elif Reyyan 3 buçuk aylık iken yazılmış olup anı niteliğinde kayıtlara düşsün...

Elif Reyyan'ın 0-3 aylık hayatı...

Değil blog yazmak yalnız bir kahve içmenin bile lüks sayılacağı bir dönemde ben bu günlerimi unutmamak belki kızıma armağan etmek bir nebze de referans noktası oluşturmak adına başlıyorum yazıma.

Reyyan'ın doğumundan sonra ki ilk günler benim için büyülü zamanlar olarak hafızama nakşedildi. Hormanlar, annelik güdüleri adeta beni başka bir evrende hissettiriyordu. Dünyada sadece kızım ve ben varım gibi hissetmiştim. O yüzden o günleri harıl harıl not edip duygularımı yazdığım 2 defter bitirdim. Lohusalık sendromu dedikleri şey bana pek uğramadı sanırım. Fakat bunun için önceden önlemlerimin hepsini aldım. Mesela neydi o önlemler?
Her gün duş alma ödevim vardı mesela. Çok sevdiğim bir hekim bana bunu ödev olarak vermişti. Hergün duş almak sizin elektriğinizden tutun da emzirme sürecinde yaşanacak tüm sıkıntılara deva gibiymiş. Gerçekten çok faydasını gördüm. Üşendiğim, başka bir şeye  tercih edebileceğim durumlarda bile naapıp edip o duşa girdim. İyi ki dediğim şeylerin başında geldi bu duş ödevi.

Yine okuduğum kitapların birinde bebekle birlikte mutlaka uyuyun sözünü de kendime ödev bellemiş mümkün olduğu sürece Reyyan uyuduğunda bende uyuyordum. Bu iki önemli ödevle ilk 40 günümüz oldukça keyifli ve güzel geçti.
40 gün olayı ne kadar mucizevi....hem maanen hem madden. Bunu çok tefekkür ettim. Neden 40?
Annenin iyileşme süreci 40 gün. Bebeğin dünyaya geldiğini idrak etme süreci 40 gün. Manevi olarak kalbindeki perdeler bile 40 güne tamamlanıyormuş. O yüzden ilk 40 gün boyunca insanların tüm suretlerini görebildikleri için herkesle haşır neşir etmemek gerektiğine inanıyorum. Ona keza anne adayı hem bedenen hem ruhen ciddi değişiklikler yaşıyor yalnız bırakılmalarının herkesin hayrına olduğunu düşünüyorum.
Fakat toplumumuzda ne acelecilikse 40 ı çıkmadan insanlar hayırlamaya geliyor (birinci dereceden yakınları tenzih ederek).
40 dan sonra neler değişecek diye çok merak etmiştim. Hakikaten de ilk 40 ve sonrası diye bir ayrım oluyormuş.
İlk 40 gün çok düzensiz her şey. Tanışma süreci diyorum ben. Mümkünse bu tanışmayı yalnız gerçekleştirmek en makbülü. Ben biraz cesaret abidesi olduğum içinmiydi bilmiyorum kızımı herkesten önce ben ve bir an önce tanımak istediğimden yatılı kimseyi bırakmadım yanımda. Çok doğru bir karar olduğunu bugün yine teyit edebilirim.
Böylelikle ailenize katılan yeni üyenizle yaşama çok daha kolay entegre oluyorsunuz.

İlk defa anne oluyorsanız 0-3 aylık dönem hakikaten zor geçebiliyor. Nihayetinde hayatınıza size tamamen bağımlı bir canlı katılıyor. Çok aciz ve muhtaç. Onun açısından da durum zor. Dünyaya yeni gözlerini açmış. Burası neresi bilmiyor. Adaptasyon süresine ihtiyacı var vs. O yüzden ilk günler gibi seyretmiyor sonrası ne sizin için ne de bebeğiniz için.
Gerçi bana kalsa ilk günlerde hapsolmak isterdim...Ben o kadar keyif aldım o zamanlardan.

Uykusuzluk problemi!!!
Aynen böyle naklediliyor.
Toplumsal olarak öyle değişik kafalar yaşıyoruz ki.
Reyyan'ın mevlütüne gelenlerin ekseriyeti bana gecelerimizi soruyordu.
Uykusuzluk nasıl??
Gayet güzel diye cevap veriyordum.
Geceleri kesintisiz uyumak beklentisiyle çocuk sahibi oluyor bu insanlar sanırım diye düşünmeye başladım.
Aslında bütün espri ne beklediğinizle alakalı bence. Eğer hayatınıza aynen devam etmeyi planlayarak çocuk sahibi oluyorsanız tabiiki sonrası biraz hüsran. Zira bir süre ama sadece bir süre öyle olmuyor ve olmayacak. Eğer bu bilinçle bebeğini karşılarsa insan bence yaşadığı zorluk çok da zul gelmeyecektir.

Uyku demişken...
Babamın çok sevdiğim bir sözü var ''çocuklar aslında düzgün biz ebeveynler müdahalelerimizle bozuyoruz'' diye. Bu felsefeyi kendime şiar etmiştim. O yüzden 0-3 aylık dönemde Reyyan'a mümkün mertebe az müdahale ettim. Hastaneden eve döndüğümüz günün gecesinde gece sadece 1 kere uyandı kalktım ve talebine karşılık verdim. Henüz doğum şokunda olduğunu biliyordum. Gelecek günler nasıl olur diye merak içerisindeydim.
Geceleri uyanmadığı sürece kaldırıp besleme olayı bana oldum olası saçma geldi. Kendisi acıkınca zaten belli ediyor neden uyuyan çocuğu illa kaldırıp besliyoruz?? Burada Reyyan'ın oldukça iyi bir kiloda doğması da etkendi tabii...
İlerleyen günlerde Reyyan doğum şokundan sonra geceleri 1 kere beslenmeyle devam etmek istedi bende ona ayak uydurdum. Taa ki ramazana kadar. 'Kendi kendimize çocukları bozuyoruz'un ispatımıydı yoksa öyle olacağı dönememe denk geldik bilemiyorum. Ama geceleri 1 defa saat 05:00 gibi beslenen çocuğu sahur programına endeksleyeyim diye 02:30 civarlarında beslemek istedim. Evet oldu fakat saat 05:00 değişmedi. Bu sefer her gece 2 kere beslenmeye başladı. Yani kendi kendime iş çıkarmış oldum :).
Bedelini de ödemeye devam edeceğim yapacak bir şey yok.
Saat 8-9 gibi gece uykusuna geçiyor sabah 7 de mutlaka uyanıyor ve gece de 2 kere beslenme ile serüvenimiz devam ediyordu.


Beslenmeyele ilgili genlerimize nakşedilmis bir 'açlık sendromu' mu var sorusunu çok sordum bu süreçte. Zira etraftan sürekli bu çocuk aç, doymadı mı acaba gibi kaygı yüklü cümlelerle anneyi yüklüyorlar. Sonrası sütüm geldi mi gelmedi mi sıkıntıları. Bunu bir anneye duyurmaktan daha beter bir şey yok bence! Duymamak için elimden geleni yaptığım bir süreçti. Çünkü kesinlikle bir anne bebeğinin doyup doymadığını bilir, hisseder. Ayrıca hiç bir memeli benim sütüm geliyor mu sütüm yeter mi diye düşünmüyor!! Hiç bir kedinin veya ineğin emzirirken böyle şeyler yaşadığını gördünüz mü?
İnsan da en nihayetinde bir memeli zihnen kendini manipüle etmez ve ettirmez ise evelallah sütü mutlaka gelecektir ve de yetecektir. Yeter ki buna inansın. Yine Ayşe Duman'ın kitaplarından kendime ediniğim bir öğüttü;''sütüm geliyor ve de yetiyor'' düşünce kalıbı. Sürekli bunu düşünüp inanınca haddinden fazla bile geliyor sütünüz...(hamd olsun)

Bu dönemde oldukça fazla gelen sütleri stoklamak önemli bence ilerleyen sürede çok işe yarıyor.
 Aylar geçtikçe beyin- çocuk ve süt üçgeni birbirini tanıyarak yeteri kadar süt üretmeye başlıyor çünkü. Bebekte büyüdükçe daha çok içiyor ve bir ahenk meydana geliyor. Artık beyin yeteri kadar süt üretme emrini veriyor ve o taşmalar kalmıyor. Çalışan bir anne olacağım için zamanında stokladığım sütlerim çok işime yaradı.

Beslenmeyle ilgili de yine bir çok ekol bir çok yöntem dile getiriyor. Her ağladığında emzir, her istediğinde besle, 3 saatte bir, 2 saatte bir hatta saat başı beslenmeciler bile var...
Bu noktada bebeğinizi tanımak gerçekten önemli. Ne zaman ne için ağladığını bilmek, emzirme esnasındaki performansı vb...
Reyyan doğduğu andan itibaren emmeyi bilen bir bebekti. Hemde emme içgüdüsü çok yüksekti. Karnı tokken bile sürekli emme refleksinde oluşu onun sürekli aç olduğunu düşündürüyordu. Ağzı sürekli şapur şupur halde bir bebek düşünün o Elif Reyyan :). Emzik bize farz olmuştu adeta.
Bir kere deneyelim dedik.
Emziği ağzına koyduğumuz gibi rahatladı.
İnanamadık.
 Fakat hiç vermek istemiyordum. Yalancı bir şeyle çocuğumu kandırmak gibi. Yapay şeylerle kendini teskin etmesi içime azap veriyordu. Bir psikologla görüştükten sonra içim iyice rahatladı ve uykuya geçiş desteği olarak emziği kullanmaya başladık. Çok da işimize yaradı.
Fakat çocuk yetiştirirken takip edeceğiniz kendinize uyarlanmış bir eğitim methodolojisi olması gerekiyor. Zira eğitim ekolleri çokça ve birinin kabul ettiğini diğeri tamamen reddediyor vs..emzik için de durum böyleydi kimi ekol tamamen emziği reddederken kimi sonuna kadar destekliyordu. Çok bilmek bazen ayağıma ne kadar yük oluyor diye düşünüyorum. Bu tarz girdaplarımda pedagog ve psikologlar imdadıma yetişti. Çok beğendiğim bir cümleyi kendime kural ettim o vakit ''Çocuğunun neye ihtiyacı olduğunu gözlemleyecek ve onu vereceksin.Onun neye ihtiyacı olduğunu en  iyi sen bilebilirsin, biraz da geleneksel tarzı benimsemekte fayda var'' böylece emziğe bakış açım değişti. Amacına yönelik çok da faydasını görerek kullanmaya devam ettik.

Günler günleri kovaladı ve Reyyan büyüme ataklarına denk geldi. O günlerde huyu suyu değişti. Müthiş bir huzursuzluk ve benden ayrılamama, sürekli kucakta durma halleri sergiledi. Kimi zaman hep böyle mi kalacak diye ödümüz patlasa da. Geçti. Atakları takip edince daha rahat karşıladık. Bizi neyin beklediğini en azından biliyorduk.
Derken derken Elif Reyyan artık yüzünü tamamen bizden çevirir oldu ve etrafla ilgilenmeye başladı. En büyük huzuru kafasını göğsünüze dayayarak bulan evlat birden tersine yüz çevirince anne de bir garip oluyormuş... sürekli etrafı incelemeye, yüzü dışarı dönük gezmelere başladığımız gün artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anladım. 3 aylıktık.
2 hafta geçti. Reyyanın her geçen gün gözü açılıyor, kesinlikle iletişime geçiyor, anlıyor ve anlatıyordu. Tüm sinyaller bana artık yetiştirmenin, eğitimin başlaması gerektiğini bildiriyordu. Bebeklerde eğitim denince tüyleri dikleşen bir grup var. Sakin olun o eğitim benim bahsettiğim eğitim değil. Benim eğitimden bahsettiğim; bu zamana kadar olan gelişigüzel tutumlar bundan sonrasında da devam ederse alışkanlık haline gelecek ve öğrenilecek. O nedenle bu saatten sonra yaptığımız her harekete dikkat etmek, sürekliliğini önemsemek en önemli eğitim anlayışımızı oluşturuyor. Bir uyku rutini, beslenme saatlerini belirlemek, uyku saatlerine dikkat etmek vs bunlar hep eğitim...

Şuan 3 buçuk aylık olsak da 42 haftalık doğmuş bir insan olarak 5 aylık semptomları gösteriyorduk.
Eğitimler, düzenler için Reyyan hazırdı fakat ben hazır mıydım?
Kendimi yavaş yavaş hazırlamaya başlamıştım kii...
4.ay uyku regresyonu kapımızı çalmıştı bile... Ne demekti bu uyku regresyonu?
4.ay itibariyle diş, dönme, kalkma, emekleme benzeri gelişimsel atakların en ciddisi gelecekti ve bu sebeple uykularda gerileme, gündüz uykuya dalamamalar başlamıştı. Geceleri güzel güzel uyuyan bebeğim gitmiş yerine başka bir insan gelmişti sanki. Her saatte bir bazen yarım saatte bir uyanıyor gözünü açmadan huysuzlanıyor ve uykuya dalamıyordu.
0-3 aylık dönemde dahi bu kadar uykusuz ve yorgun gezinmemiştim.
Bu durumun geçici olduğunu umut ederek yine ve yeniden bir araştırma geliştirme sahası açıldı önüme. 
Gündüzleri güzelce uyuyor fakat gece olunca başka bir hallere bürünmeye başladık. Bir uykudan diğerine geçemediği çok aşikardı. Gece boyunca 6-7 kere uyanmalar, dalamamalar!..

Bu gidişe bir dur demek adına hasar vermeden, ağlatmadan soft geçişlerle uyku eğitimi verebilir miyim? 
Bu fikrin üzerine biraz yatıp düşüneceğim...
 Ve yazının devamını 3-6 aylık serüvenimizde sonuçlarıyla göreceğiz.