20 Ağustos 2012 Pazartesi

Evlilik Üzerine...

Bugün yakın iki arkadaşım ile maksat bayramlaşmak dahası muhabbet için buluştuk.
Mekanımız florya sosyal tesisleri oldu  normal de bile kalabalıklığını bilen bilir bayramda ise olanı tahmin edebilir. Her neyse..

Entellektüel gençliğiz ya her türlü beyin fırtınası yapmaya hevesimiz var. Bu akşam ki konu çerçevemiz ise; günümüz gençliği,ikili ilişkiler,evlilik ve tabiki olmazsa olmaz olan aşk...

Dostlarımdan biri hem diğeri karşı cinsim olduğu için yaptığımız analizler, birbirimizi anlamaya çalışmak adına ayrı bir fırtına daha oluşturuyor.
Derken ilk sorumuz:
Evlilikte huzur mu mutluluk mu tercih edilmeli? diye soruldu.Bunun yanıtını ararken nerelere varmadık ki...evlilikten korkusu olanımız mı, güven sıkıntısı yaşayanımız mı ,aşkı bulamayacağını düşünenimiz mi... her türlü handikap bulundu masamızda.

Pembe hayaller kurmayı tercih etmek yerine ayakları yere basan olumlu,olumsuz her türlü cepheyi görmeyi isteyenler grubundanız.
Ne sonucu tatlıya bağlayabiliyor ne de Rabbimizden ümidimizi kesebiliyorduk...

Neden mi?

Çünkü öyle bir çağda yaşıyoruz ki ne bayanlarımız bayan gibi ne de erkekler erkeğe benziyor...
(Geçen gün metrobüste yanımda oturan yaşlı amca bulmaca çözerken tek bir soruyu bilemedi(çok manidar); resimdeki şarkıcının ismi?! 
eğilip usulca 'Işın Karaca' dedim. Sonrası tahmin edildiği üzere yol boyunca sohbet...
'bozulduk evladım' diyor. 'Toplum olarak bozulduk, bir toplumun analizini o toplumun bayanlarına bakarak yapabilirsin. Bak şu bayanların durumuna bak' diyor. 'Erkeklerin onlara bakışlarına,onları getirdikleri noktaya bak. Aynı noktada kendilerinin kaldıkları soğanlığa bak ' diyor(onların zamanında adam olmayan erkeklere soğan erkeği derlermiş). Sükut ikrardan gelir susuyorum...)

Hepimiz ,böyle bir ortamda kendimizi,geleceğimizi emanet edebileceğimiz insanlar bulabilirmiyizi sorguluyoruz..

Azıcık doğru olmaya çalışan tüm gençler olarak evlilik denildiğinde duruyoruz,korkuyoruz ve düşünüyoruz.
Erkekler evlenilecek bayan mı var diyorlar. Bayanlar ortada adam kalmamış feryadında.. Haklımıyız haklıyız.



Jenerasyon olarak zaten en baştan yenik hükmündeyiz..

Biz ise kendimizi o jenerasyonun güruh kısmından uzak tutmaya çalışan, gelişen ve değişen,törpülenen ve olgunluğa erişebilen bir gençlik taifesinden olmaya çalışıyoruz.Haliyle işimiz daha çok zorlaşıyor.Genelle birlikte genele karışmadan yaşamaya çalışıyoruz.


-Öncelikle herkes aşkın peşinde.. Ama öyle geçici olmayacak en ölümsüzünden istiyoruz..Bir ömür dediklerinden.!(neyimiz yoksa sevdamız ona olur zaten.Değişen ve gelişen aşk olgusunu kabul edemiyoruz.)
-O aşk ki Allah'a beraber yürümede tutkal olacak.

-Erkek sahiplenecek,bayan sahiplenilecek lakin erkek bayana Allah'ının ona bir emaneti olarak bakacak.Şimdikilerin egoist sahiplenmesiyle değil. 'İnnemen nisaü şakayıkür rical' mealindeki incelikte.

Ve daha nicesi...
Sohbet hep rayında giderken bir noktada takılıyoruz.

-'Sen-ben değil biz olabilmek davası' evlilik diyoruz...
Bu başlığı açarken ihtilafa düşüyoruz daha doğrusu dostlarıma ben ne demek istediğimi tam olarak anlatamıyorum.
Ne mi demek istiyorum? 
Şunu:
Mağlum biz üretmekten önce tüketmeyi öğrenen bir nesiliz. Ve elimizde olan, bize aidiyet duygusu hissettiren herşeyi tüketip bitirmeye endeksli gibi yaşıyoruz. 
Bu insanda da böyle eşyada da. Buyüzden ilişkiyi tüketmemek adına ara ara,periyotlarla uzaklık fikrini öne sürüyorum. Bu bir iş seyehati,gezi,tatil...Maksadım bir yerlere gidiş de değil aslında. Sadece özlemek..Hayatındaki yeri tekrar hatırlamak adına. Çünkü bir noktadan sonra görememeye başlıyor insanoğlu elindekini,kıymetini.

Dostlarım hep bir ağızdan karşı çıkıyorlar fikrime. Bunun biz olmaya aykırı olduğunu düşünüyorlar. (Belkide benim bencil olduğuma,bu kısmı bilemiyorum:).)
Bunun üstüne bir evde eşlerin özel kullanım alanlarının olması gerektiğini söylüyorum. Ve tabiki tepkilerim artıyor. Derken bizim tartışma hararetleniyor ve yan masamızdan teyzemiz söze giriyor :)
Not:Kalabalıklarda sohbet etmenin belkide tek güzel yanı bu.Yan masadakilerin sizin sohbetinize iştirak etmesi.

Hitabı bana ; 'o öyle olmuyor kızım:),akşamdan beri sizi dinliyorum çok tatlısınız ama bu kadar olumsuz düşünmeyin.Allahtan isteyin...'
Eşi yanında iç huzurunu tamamlamış insanlar edasında deniz manzarasını izleyen bir amca..
25 senelik evlilermiş.
'Biz geç evlenenlerden ,armudun sapı üzümün çöpü diyenlerdeniz yani' diyor. 
Kendisi yüksek tahsilli üst düzey yönetici eşi ise diş hekimi.Bu statükoların kısmende olsa önemli olduğunu düşünüyor.
'Birbirimizi geç bulduk,acı tatlı çok şey yaşadık ve şuan 25.yılımızı doldurduk' diyor.
Bir cümlesi var ki;''Ben 35 kilo aldım.Güzel bir kızdım aslında. Ama hayatın bize getirdiği sıkıntılar ile çeşitli sağlık sorunları yaşadım ve bu kiloya çıktım. Eşim ise beni hep kalp gözüyle gördü...! Buzdolabına zayıf gençlik resmim ile şimdiki halimi koydum mıknatıslı bir ibre de güzel kız olarak zayıf halimi gösteriyor. Eşimde gidip o mıknatıs ibresini tombul fotoğrafa döndürüyor...Biz iyi kötü herşeyimizi birlikte yapabildiğimiz için şuan bu haldeyiz.''diğmi doktor beyciğim diyor.
Sonra ortak yapmaktan zevk aldıkları şeylerden bahsediyor.
Benim söylediğime ise birbirlerinden bağımsız hobiler edinerek çare bulmuşlar. 
Yani aslında yine bir nefes alma durumu var.

Amcamız sohbetimize daha fazla kayıtsız kalamıyor ve denizi izlemeye ara verip;'bu kadar beklenti içinde olmayın çocuklar'diyor. ne kadar az beklersek okadar mutlu olurmuşuz.

Geceyi birlikte bitirene dek sohbete devam ediyoruz. Ve sonuç olarak anladığımız; 
Düzgün eşler bulma konusundan bayanlar olarak bizim işimiz  zor fakat erkeklerin işi gerçekten daha zormuş.  
Seçimlerimizi ise toplum içerisindeki konumumuza,ailemize ve yaşam tarzımıza paralel şekilde gerçekleştirdiğimizde ancak kalıcı bir mutluluk yakalayabilirmişiz. 
Evlilikte karşı taraftan ne kadar az şey beklersek okadar mutlu olabilirmişiz..
Biz ne kadar konuşursak konuşalım daha anne rahmine düştüğümüz anda belli olan bir mutlak kader imiş evlilik.

Bu saydıklarınızın AŞK neresinde kalıyor derseniz.
Yönetici hanım teyzemiz ve doktor bey amcamıza göre insanlar arasında aşk diye birşey de yok aslında,olsada çok kısa süreli bir duygu.Olmasada olur gibisinden. Onun yerine çok daha değerli duygular var.
Bana göre ise;
Rabbinizle aranızdakine eşinizin sağladığı katkı,evlilikte sizin yanınıza aşk kalıyor.



13 Ağustos 2012 Pazartesi

Gırgır,Geyik,Maytap vs Üzerine...

Ortalikta bu kadar ciddiyetsiz insanlar varken bende her sôzü bu kadar ciddiye almak zorunda degilim mesela. Anormallik insanlardayken onlara obsesif gorunmeyebilirim boylelikle.
Nedir yani bu girgir,geyik,umurumda mi dunya barbunya edalari insanlardaki? Neyi ispatlamis oluyorlar boyle?
Evet cabalasamda girgir ,geyik dozajim cok stabil. Cok sukur ki mizacim boyle.
Insanlari onemsiyorum cunku.
onlari yaradana tapiyorum,onlara yapilan saygisizligin bir sekilde yaradana ugradigini dusunuyorum(tevhid geregi). (Ne var efendim geyik saygisizlik midir?diyecek olan insanlar varsa soruyorum acaba nedir? Seviye meselesi midir?
Espri veya komik bir durumdan tabiki bahsetmiyorum.)
Somurtkan insanlardan bile degilim oysa. Tam tersi ne kadar gulec oldugum soylenir. Insanlari onemsedigim icin onlara tebessum etmeyi seviyorum.
Bu yuzden insanlar degerli onemsenecek kadar degerli.

Kelimeler ise Hz.Adem'e cennette bahsedildi ,ogretildi. O denli ôzel. Îmami Azam'in kalem ve kagida olan hurmetini herkes bilir orada maksat odun parcalarina saygi degildi onlar ilim ogrenmeye arac olduklarindan hurmet gormeye layik bulunmuslardi. Kelimelerde ilimden farkli degil hatta öte..yoklugunu bir dusunsenize..Ve bize bahsedilmisken kullanimi,tuketimi bukadar alelade degil nezdimde .
Bilakis en kiymet verdiklerimden,herseyim kelimelerim.Buyuzden insanlarin agzindan cikan her kelimeyi onlarin da herseyi,GERCEGI olarak anliyorum.
Ve eger siz insanlarin kelimelerini onemsemeden yasayabiliyor ,isinize gelmeyenlerle "girgir" gecebiliyorsaniz ne âlâ!
Lakin bazi insanlar sizin kadar asmis olmayabilir ve soylediginiz her soze hayati anlamlar yukleyebilir,sizin gibi girgirda gecemediginde olur ha kirilabilir!