31 Ağustos 2013 Cumartesi

...

Yalnızlık hasretle vurdu icime. Hasret icin cok erken buldun zamanın akışını. Neden içim ayrılığın hasretiyle kuşanmıştı, bilemedim. Konuşmak için kıpırdadı dudaklarım. Yalnızlık tıkadı kelamımı, açmadan kapandı ağzım. Düşündüm; dili konuşanın kalbi konuşmazmış, kalbi konuşanın da dili konuşmazmış. Kalbimin mırıltılarına bıraktım kendimi. İlk defa anladım kalbin kelamının gücünü ve sınırsızlığını.
Oysa önceleri sohbetlerin gücünü ve kelimelerin büyüsünü bitmez sanırdım. Bana sohbet edebilecek insanlar dilerdim. Yine yanılmış değnek taşım. Şimdi ise yanında susarken gönlümün çağlayanlarını dinleyecek insanlar Istiyorum.
Gönlümde yalınarak gezinmeyenleri, ayakkabıları ile kabul edemiyorum.
Artık milâdı doldu aşksız kelâmların gönül kotamda...

Yalnızların siluetinde gezindim.
Her yer yalnızlıkla tüllenmiş gibiydi.
Her kaldırım taşı yalnızlığı taşıyordu ruhuma.
Yalnızlık ruhumda demini alıyordu.
Kendime baktım. Uzun bir elif gibiydim. Tek başına bir elif. Yere baktım, nokta gibiydi gölgem. İnsan olmak bu değil miydi? Elif olup, elifin oluş sırrı olan noktaya kadem basmak. İşte bu yüzden elif dahi bir suretti belki de sadece bir nokta...
Yalnızlığın sırrında ayak bastım elifin noktasına.
Elif yalnızlıktı.
İnsan yalnızlıkta elif olabilendi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder