Tüm etrafım
ve eşrafım aynı şeyi söylüyor: ‘’Kelebeğin Rüyası tam senlik bir film…’’
eyvallah diyor her hafta bir gün ayarlıyor, bilet alıyor ve gidemiyorum! Vardır
bir hikmet deyip gidebileceğim günü bekliyorum sabırsızlıkla. Ve nihayet film
vizyondan kalkmadan gidebilme fırsatını buluyorum.
Dedikleri gibi
mütebessim bir ifade ile seyre dalıyorum. Aheste aheste akıyor film, şiir
tadında, dize dize, satır satır… acelesi olanların izleyebileceği bir film
değil o nedenle…
Bilindiği üzere
Yılmaz Erdoğan'ın filmi Kelebeğin Rüyası. Bilinmese de tahmin edilebilir, filmdeki
inceliklere dikkatle bakan birisi tarafından. Film de gerçekten büyük bir emek
ve ön hazırlığın olduğu belli. Hiçbir nüansı atlamamaya çalışırcasına anlatmış
Erdoğan filmi. Ve başarmış da… ‘Tanrı uludur’ diye ezan okunmasından tutunda,
şairlerie bu kadar benzeyen oyuncuların ayarlanmasına,o oyuncuların onlarca kilo verdirilmesine,Muzaffer Tayyip'in tırnak yeme alışkanlığına,zamanın sigarasına kadar her incelik düşünülmüştü. Bu şekilde hazırlanılan filmlerde kendimi
izleyici olarak değerli hissediyorum. Aptal yerine konmadığıma inanıyorum. Ve bunun
kesinlikle önemli olduğunu düşünüyorum.
Sahi şailer
dedik filmin konusuna daha gelemedik… Kelebeğin Rüyası, Zonguldak’lı şairler
olarak bilinen Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayatını konu edinen bir
film. Bu iki genç şairin hocalığı ise Behçet Necatigil’e ait. Yani tam bir edebiyat dünyası.Yalnız film de eksik bir
şey var hala daha çözemediğim, dile getiremediğim… Çok dramatik bir konu olmasına rağmen o duyguya bir türlü giremedim. Eksik olan buydu sanırım. Başka
türlü olsa o konu insanı duygulandırır,ağalatabilirdi. Fakat Kelebeğin Rüyası o
denli duygularınıza yüklenmiyor. Burada bir bilinç var mı onu bilemiyorum tabi…
Biraz daha belgesel sapağına yatkın bu bağlamda. Ama bir okadar da samimiyet
unsuru var filmde… Hasılı öyle mi-böyle mi derken beğendim mi-beğenmedim mi
ikilemlerinde gezinirken film bitiyor muhterem kâriler. Ve ben izlediğim için pek
bir memnun olarak çıkıyorum salondan. En önemlisi bilmediğim iki tane gencecik,
ömürlerini şiire adamış şairler tanıyorum. Sırf bu yüzden dahi minnettarım Yılmaz
Erdoğan’a. Daha bu şekilde bilmediğimiz nice şairimiz var acaba… içi eziliyor
insanın, bu memlekette neden her şey bu kadar zor diye feryat edesi geliyor.
Yazmak
bir aşk meselesi yada bahanesi ve o aşk uğruna ömürlerini veren aşıklar var bu memlekette.
Şairi de
sanatçısı da normal bir psikoz taşımıyorlar mağlum.Filmdede bu ahval çok net görülüyor.Verem olan şairlerin
sigarayı ellerinden atamayışları her sahnede ‘âh’ ettiriyor dilime. Bir daha
fikrimi teyit ediyorum; bu sanatçılar normal değil. Kimileri doğuştan bu
anormalliğe sahip iken kimileri bu teze uymak maksatlı kendilerini şekilden şekle
sokuyorlar orası ayrı, karıştırmayalım oraları her neyse… Bu anormali çoğu zaman farklı
çalışan zekalarıda beraberinde getirdiği için filmde muazzam cümleler
kuruluyor. ‘’Unutmak en iyisi. Ama
unutmak zor gelir insana. Hatırlamamak daha iyi. Unutmakla hatirlamamak ayni
sey degil nasil olsa!’’ Hafızasının unutma mekanizması çalışmayan insanlara
ne de güzel bir teselli cümlesi…
Bu dünyada
kendine yolcu diyenlere ithafen; ‘’Yolcu vazgeçmeyi bilecek.. Yoksa gölgesi
boyunu aşar’’ diyorlar yinebir sahnede.
Ancak bir
şair söylediğinde bu kadar manidar olacak bir söze şahitlik ediyorum ;
“Bir güzele güzelliğini hatırlatmak
isterdim .Aynalardan evvel.”
Veremli
öğrencileri için elinden geleni yapan Behçet Necatigil muhteşem ikilisine tebessüme neden olan şu
sözleri söylüyor : “Bin bir zahmetle
ciğerlerinizi iyileştirmeye çalışıyoruz.Birde başımıza kalp işi çıkarmayın ” :)
Çok hoşuma
giden bir cümle daha kalıyor zihnimde ‘’Kız
şiirden anlıyorsa beni seçer. Anlamıyorsa zaten senin olsun.’’ :)
Binaenaleyh film
üzerimde istenen etkiyi yapıyor ; eve gelir gelmez başlıyorum Rüştü
Onur-Muzaffer Tayyip Uslu şiirleri okumaya ve yazıma son olarak yazmaya.
Öncelikle Rüştü
Onur’dan…
İTİRAF
Ben,
Gülebilmemiz için ağlıyan
Ağlıyabilmemiz için gülen adam.
Ben bir tarik-i dünya.
Hallac-ı Mansur'dan sonra
Benim derim yüzülecek
Zonguldak'ta
Ve gözlerime mil çekilecek.
Ben bir tarik-i dünya
Ne ev ne bark
Ne çoluk çocuk sahibi.
Bütün malım mülküm
Ellerim ayaklarım
Ve gözlerim.
Kupkuru bir kuyudayım ki
Yusuf'u özlerim.
Gülebilmemiz için ağlıyan
Ağlıyabilmemiz için gülen adam.
Ben bir tarik-i dünya.
Hallac-ı Mansur'dan sonra
Benim derim yüzülecek
Zonguldak'ta
Ve gözlerime mil çekilecek.
Ben bir tarik-i dünya
Ne ev ne bark
Ne çoluk çocuk sahibi.
Bütün malım mülküm
Ellerim ayaklarım
Ve gözlerim.
Kupkuru bir kuyudayım ki
Yusuf'u özlerim.
Nasip
Nasibin
dalda çocuk
Uzan uzan dallara
Nasibin yolda çocuk
Düş düş yollara
Nasibim sensin çocuk
Seni yağmur gibi
Bulut gibi
Gönderen sağ olsun bana
Muzaffer Tayyip Uslu'dan
“Şair
harcıâlem şeylere teşbih ve mecazlarla lâyık olmadığı bir değeri vermek için
çabalıyan bir sahtekâr değil, bulanık düşünceleri berraklaştıran hakikat
arayıcısıdır.”
Bir Sevda Şiiri
sen, eski bir sevda şiirisin
bir koku var sende
sıcak yaz akşamlarına mahsus
ellerinde mi
saçlarında mı
gözlerinde mi
bilmem
bir koku var sende
sıcak yaz akşamlarına mahsus
bir koku var sende
sıcak yaz akşamlarına mahsus
ellerinde mi
saçlarında mı
gözlerinde mi
bilmem
bir koku var sende
sıcak yaz akşamlarına mahsus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder