Yine bir teravih akşamına hazırlanıyoruz annem ile…ve korktuğum başıma geliyor ; annem ‘’seccade de alalım yanımıza’’ diyor. ‘’Neden?’’ diyorum. Aldığım cevap, camiye tüm seccade ile gelenler ile aynı doğrultuda; ‘’herkesin(kirli ayaklı) ayak bastığı yere alnımızı sürüyoruz’…
Bunu kabul
edemiyor yüreğim. Evet doğru, hakikaten insanlar kirli ayaklarla basmış
olabilirler secde ettiğimiz yerlere. Ancak orası Allah’ın evi değil mi?
Allah’ın evine gelen(kirli de olsa) mümin kardeşimin ayak bastığı yere ben
alnımı koyamayacaksam… nerede kalır bizim kardeşliğimiz? Bu kadar kıymetli bu
alın, bu yüz… kirli yere yüz sürsem ne olur? Belki o kir uğruna temizlenir bu
yüz. Belki o ayağı kirli olan şefaatçi olur, belki belki….diye…
İç
söylemlerimle camiye varıyoruz.
İlk gün ki
gibi değiliz tabi fire vermelere başladık cemaat olarak. Ama yine de cami dolar
umuduyla arka saflarda bekleşiyorum derken ezan okuyor bile. Fakat cami hala
doldu denemez. Sonra sünnetleri kılmaya duruyoruz. Ardından hoca kamet
getiriyor ve ben önümü ancak
görebiliyorum; ilk saf dolu, ikinci saf yarım, üçüncü saf dolu, arkasında 3
saflık boşluk ve arkasında biz!…durumu anlamaya çalışırken hoca ‘’allahuekber’’
diyor bile…
Subhanallah…
ne olduğunu anlayamadan farzı da eda ediyoruz ancak selam verdikten sonra bunun
böyle olamayacağını söyleyebiliyorum. Yanımdaki teyzem ‘’bozma kalbini devam et,
ramazan vakti’’ diyor.
Gerçekten
kalbini bozan ben miyim?
Eğer öyleyse
de bozmaya devam ediyorum.
‘’Büyük
hadisler var ben biliyorum biliyorsam sorumluyum, ilmiyle amel edemeyenlerden
olmaktan Allah’a sığınırım teyzecim, müsadenizle’’ diyerek ön saflara koşa
duruyorum. Ön saflara ilerledikçe birbirinden yarım ve bozuk saflar görüyorum.
Gördükçe içim acıyor.
Sende bize
acı ya Rabbi!
Birşeyler
yapamaz mıydım bu ahvale?
Yapamazdım…
İnsanlar söz
kaldıracak, dinleyecek safhaları çoktan yitirmişler.Heyhat!
Aslında bir
yandan da onlara denecek hiç bir şey yok diyorum. Öğretmediğiniz bir şeyi nasıl
bekleyebilirsiniz ki. Bize din dersinde Atatürk’ün din ile ilişkisini, dinin
çevre ile ilişkisini öğretmenin haricinde, böyle işimize yarayacak çok değil
azıcık ilmihal bilgileri verselerdi…bugün bunları konuşmuyor olurduk.
Camide neler
yapılır, neler yapılamaz? Bu gibi edepler, mekruhlar, helal ve haramlar
birbirine karışmış durumda.
Geçenlerde
teyzemin biri ‘’cami de konuşmak çok günah’’ dedi! Sonra yemek-içmek, yatmak
günah!
Estağfirullah…
Cami
Allah’ın evidir. Ben Rabbimin huzurunda yer, içer(camide hiçbir kırıntısını ve
çöpünü bırakmaksızın) uykum gelirse uyurum,(selefiler camide uyumanın mekruh
olduğuna inanırlar) çocuksam koşar oyun oynarım. Gençsem gider kitap okur,
istirahat ederim. Sonra zikir çeker, ibadet ederim. Haram yemedikten sonra
haram iş yapmadıktan sonra bunların ne gibi sakıncaları olabilir?! Hele ki
günah! olabilir.
He şunu
anlarım insanımızda adap kuralları
konusunda belli bir seviye yakalanamadığı için camide yemek-içmek hususunda
titizleniyor din adamları, amenna kesinlikle katılıyorum ancak teyzemler,
amcamlar günah diyorlar yeni nesile bunları. Araştırmayan yeni nesilde de bu
şekilde kalacaktır diye endişe duyuyorum.
Keşke cami
adabı da tvde konuşulsa, kitaplara not düşülse! Bir romana hikaye olsa mesela;
imama hangi vakit namazlarında nasıl uyulacağı…
Namazın
cemaat ile kılınmasının farz olduğu, yalnız kılmaya ise sadece müsaade edildiği
anlatılsa…
Âh keşke…
Amelimiz
eksiktir ya Rabbi! Ne yapsak da eksik kalacaktır. Sen camiye gelme, huzuruna
varma niyetlerimizi kabul eyle…
Amin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder