31 Temmuz 2012 Salı


İslamcilik adina şahane bir yazi olmus arkadaslar sonuna kadar okumanizi tavsiye ederim.
Nicelikten cok nitelikci olan arkadaslar icin onem arz edeceksede kimden oldugunu belirtelim; Ducane Cundioglu dan...

Hiç kendinizi özlemiyor musunuz? 

İslamcılık bidayetinden bu yana -ki hepsi aşağı yukarı zaten bir asırlık bir tarihi vardır- mahiyeti gereği asla bir tez, bir iddia (müddea) olmamış, olamamış; bilakis esas itibariyle önce bir tepki, sonra bir geri çekilme ve en nihayet bir mağlubiyet söylem ve hissiyâtı olarak kalmıştır. Nitekim sahip olduğu sıfat-ı kâşifeler (karakteristikler) zaten bu söylem ve hissiyâtı mümkün kılan dönemsel şartların bir ürünüdür: Bu "ürün" pek tabiidir ki kendilerini bu şartları değiştirmekle görevli addeden temcilcilerinin vasıflarına bağlı olarak kimi fer'î değişiklikler gösterse de tarihsel olarak geriye götürülemez ve öncesine bağlanacak benzeri bir halka bulunamaz. Demek ki müteselsil halkalardan oluşan bir zincire, bir geleneğe kuvvetli ya da zayıf bir "son halka" olmak yerine nev-zuhur bir başlangıç olarak arz-ı endam etmiştir; çünkü bizatihi "zincir"in kendisini kuvvet değil, esaret sembolü olarak görmüştür.

Başat karakterleri içerisinde yer alan "inkilab" (revolution) ve "ıslah" (reform) talebi, bir fikir hareketinin değil, naif bir hissiyâtın talebidir. Naiftir; zira dünyayı/varlığı anlamak ve açıklamak isteyen İslâm ilim ve irfan geleneğine yaslanmak yerine, kendini dünyayı ve varlığı siyasal ve sosyal olarak değiştirmekle görevli addedip karşıtı ilan ettiği dünyanın silahlarıyla silahlanmayı yeğlemiştir. Acilciliği de bundandır. Beklemeye tahammülü yoktur, hemen ve şimdi harekete geçmeyi önemser ve her acilci hissiyât gibi "düşünme"yi ve "düşünce"yi "eylem" ve "hareket"in en tehlikeli düşmanı olarak görür. Düşünmemeli, bilakis hemen yapılmalıdır; 'Niçin?' diye sorulmamalı, hemen ve şimdi değiştirmelidir. Dikkat edilirse çokluk İslamcıların düşünceleri (nazariyâtları) yoktur, sloganları veya plan ve programları vardır! İster Metafizik'in, ister Teoloji'nin konusu olmak itibariyle Tanrı'nın vasıfları (sıfât-ı ilahiye) gibi dikkat isteyen konularda bile tasavvurları fevkalade ekonomik ve bir o kadar da siyasaldır; öyle ki son yarım asırdır bütün akide "dört terim"e (!) irca edilebilmiştir.

İnsan malzemesini gençlerin (!) veya güçlerini gençleri istismar etmeye matuf sloganlar üretmekten devşiren büyüklerin (!) temsil etmesi, ister istemez İslamcılığı ancak yaşları gereği kendilerini hep statüko karşıtı bulan gençlere cazib gelecek alelade bir değişim programına, bir parti tüzüğüne dönüştürmüş, dolayısıyla İslamcılık hissiyâtı bir türlü düşünce düzeyine yükselmeyi başaramayıp taraftarlarını hitabet suretiyle ikna etmeyi yeterli bulmuştur. İslamcılığın başından beri uluslararası siyasal organizasyonlar tarafından kolaylıkla manipüle edilebilir, yönlendirilebilir uygun araçlardan biri haline gelmesinin ardında başka bir sebep aramaya gerek yoktur: Anlamayı/açıklamayı küçümseyip değiştirmeyi öne çıkaran bütün siyasal hareketlerin kaderi büyük balıklara yem olmaktır. (I. Dünya Harbinde İslamcılığın hem sloganlarının, hem stratejilerinin Alman Genelkurmayı tarafından hazırlandığı tarihen sabittir.)

Gençler kendilerini özlemezler; zira özleyebilecekleri kadar kendilerinden uzak kalmamışlardır; taşrayla (dışarıyla), başkalarıyla ilgilenmeleri, dışarıyı, başkalarını değiştirmeyi istemeleri hâl-i hazırda evleri (kendileri) dışında yaşıyor olmalarındandır. Eve ne zaman dönecekler, kendilerini ne zaman özleyecekler, değiştirmeyi düşündükleri bu dünyada neler olup bittiğini anlamayı, kavramayı ne zaman akıl edecekler; hâsılı gençler ne zaman "kendilerine" gelecekler?!?

Kendini tanımak, kendine gelmek ne yazık ki bir gencin yeterince kendisine yabancılaştığı bir zamanda (yalnız kaldığında) akıl edebileceği işlerdendir. Hissiyât ve bu hissiyâtı besleyen sloganlar (msl. dünyayı değiştirme talebi) gençlerin kendilerine dönmelerini, kendileriyle ilgilenmelerini engeller. Belki sanatımsı değil ve fakat sanatın kendisi sahici bir imkan olabilecek iken bu imkan da heder edilir. Sözgelimi musikinin yerini marşlar, hattın, resmin, ebrunun yerini duvar yazıları alır, tıpkı kitabın yerini broşürlerin, bildirilerin aldığı gibi… (Bir genç başkaları için entellektüel ya da hatib, bilgiç veya bilgin olmaya, başkalarını aydınlatmaya, değiştirmeye karar verebilir, ama başkaları için hattat veya neyzen ya da şair olmayı değil başarmak, deneyemez bile.)

Gençler için başkalarıyla irtibat kurmak ve onları değiştirmek, bizzat kendi kendileriyle irtibat kurmaktan, kendileriyle hasbihal edip kendilerini tanımaktan daha güç görünür. Bu bakımdan yaşlı insanların yaşlı sözlerini pek ciddiye almazlar! İslamcılığın İslam ilim ve irfan geleneğini dışlayarak yola çıkmasının en temel nedenlerinden biri budur ve dahi "öz"e dönerken "öz"den dönmek de buna denir!

İstisnaları yok mu? Elbette var ve fakat tabiatta olduğu gibi siyasette de kaideleri geçersiz kılan istisnalara mucize denir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder